*Sinemayla ilişkiniz kariyeriniz boyunca nasıl gelişti?
– Dört yaşındayken film yapmak ve uçak uçurmak istediğimi hatırlıyorum. Ben her zaman çılgın şeyler yapan, en uzun ağaçlara tırmanan bir çocuktum ve tam bir hayalperesttim. Zorunda değildim ama ben de aileme katkıda bulunmak için çocukken küçük küçük işler yaptım, ot kestim, kar küredim… Paramı biriktirip birazını aileme verir, kalanıyla sinemaya giderdim. Ve 18 yaşıma geldim… “Taps” filmini yaptığım zaman “işte gerçekleşiyor” dediğimi fark ettim. İlk defa bir film setindeyim. Hiç film okuluna gitmedim ama filmleri çocukluktan beri biliyordum. Her zaman ne tür filmlerden hoşlandığımı ya da hayatımda ne olmasını istediğimi bilirdim. Duvara hedefler yazardım ve bu hedefler için çalışırdım. İzlediğim filmlerdeki o yerlere gitmek istedim. O insanlarla tanışmak istedim. Hikâye anlatıcılığına her zaman çok meraklıydım. Kariyerim ilerledikçe dünyayı dolaşabildim ve farklı dillerde filmler izlemeye başladım. Bunlar her zaman ilgimi çeken şeyler. Farklı türde sinemayı ve tarihini anlamak önemli. Buster Keaton, Harold Lloyd, Charlie Chaplin ile büyüdüm. Sanki film setlerinde, yazar odalarında ve kurgu odalarında büyümüş gibiyim.
* “Top Gun: Maverick” iki yıl gecikmeli vizyona girdi. Paramount bu konuda taviz vermedi ama size sormak istiyorum, filmi platformda yayınlayalım diye baskı oldu mu?