ABD son zamanlarda, rakipleri olan Rusya, Çin, İran ve hatta Türkiye’ye karşı çok sayıda askerî tatbikatlar yapmaktadır. Türkiye tabii ki, ABD’nin hukukî anlamda müttefikidir. Ancak içerideki NATO üsleri üzerinden ve etrafında yürütülen askerî tatbikatlar vasıtasıyla sürekli kontrol altında tutulmak istenmektedir. Diğer yandan Washington, askerî tatbikatlar vasıtasıyla ‘kendileri’ ile ‘ötekiler’ arasındaki ayırıcı sınırları da tam anlamıyla belirginleştirmek gayesini gütmektedir. Dolayısıyla Türkiye, bazen de, rakipler/ötekiler listesinde yer alan ülkelere karşı, NATO bünyesinde düzenlenen tatbikatlara sembolik düzeyde de olsa iştirak etmek durumunda kalmaktadır. Nitekim ‘Birleşik NATO Deniz Kuvvetleri’, Türkiye’nin de cüzi boyutta katılımıyla, bilhassa Karadeniz’de Rusya’ya karşı 2020’den beri toplam 15 askerî tatbikat, 802 uçuş ve 30 seyir gerçekleştirmiştir. Bunların sayısı, NATO’nun 2021’de Rusya’yı resmen “düşman” ilan etmesinden sonra bariz şekilde artış göstermiştir. Hâlbuki Soğuk Savaş döneminde (1948-1991) Türkiye, Montrö Boğazlar Sözleşmesi’ni harfiyen gözeterek, Karadeniz’de tek bir NATO tatbikatının dahi düzenlenmesine izin vermemişti ve bu hassasiyetini 1990’lar ve 2000’ler boyunca da kısmen devam ettirmişti. Nitekim 2008’deki Güney Osetya Savaşı (5 Gün Savaşı) sırasında, Gürcistan’a yardıma giden Amerikan hastane gemileri bile Türkiye tarafından Boğazlardan içeri alınmamıştı.

Öte yandan, askerî tatbikatlar, planlanan ya da beklenen savaşlara hazırlık maksadının yanında, psikolojik savaş aracı olarak da hemen her ülke tarafından rutin olarak kullanılmaktadır. Öyle ki, 1990’lardan itibaren artık, ABD açısından birilerini tatbikatlarla veya tatbikatlarda ‘hizaya getirme’ kervanına, Türkiye de dâhil edilmiştir. Dolayısıyla ABD ve bazen de onun öncülüğünde NATO tarafından Türkiye’ye yönelik olarak da bazı kuşatıcı, caydırıcı ve hatta tehditkâr/provokatif tatbikatlar görülmeye başlandı. Bunun ilk örneği, Türk donanmasının, ABD’nin Basra Körfezi’nde o dönem Irak’a karşı oluşturmaya çalıştığı ‘koalisyon deniz kuvvetine’ destek olmayı reddetmesi üzerine yaşandı. Nitekim bu gergin ortamda Ege-Saroz Körfezi’ndeki bir NATO tatbikatında Amerikan USS-Saratoga savaş gemisi, 2 Ekim 1992’de TCG-Muavenet adlı savaş gemimizi, attığı 2 adet Sea-Sparrow füzesiyle, güverte üzerinden, güya “yanlışlıkla” vurup batırdı.

Askerî etkinlikler bağlamında, iki ülke arasındaki karşılıklı gerginlikler ise, bir türlü bitmedi. Nitekim 2006 yılında Roma’daki NATO Savunma Koleji’nde Ortadoğu üzerine brifing veren Amerikalı bir albay, sunumunda Türkiye’yi bölünmüş vaziyette resmeden bir harita kullandı. Buna tepki gösteren Türk subaylar ise, salonu hemen terk ettiler.

2014’ten itibaren ise, Türkiye’de güvensizlik algısı yaratan tatbikatlar, bilhassa Ege ve Doğu Akdeniz’de sıklıkla görülmeye başlandı. İsrail ve ABD, Yunanistan ve Güney Kıbrıs’ı da yanlarına alarak, Doğu Akdeniz’de Türkiye’yi hedef alan deniz tatbikatları düzenlediler. Dahası, İsrail bir yandan Yunanistan’a SİHA satarken, diğer yandan da bu ülkenin en önde gelen askerî araç firması ELVO’nun %79 hissesini satın aldı. Yine İsrail, Güney Kıbrıs’ı adeta bir üs olarak kullanıp, İran ve Türkiye’ye karşı ‘siber casusluk’ faaliyetleri yürütmeyi planlamıştır. Güney Kıbrıs’ın coğrafî şartlarının, Hizbullah’a ev sahipliği yapan Lübnan ile benzerliği ise bu tercihin ana sebebi olmuştur.

2017 yılında Trump yönetimi, Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak ilan edince, Türkiye’nin yine sert ve olumsuz bir tepki verdiğine şahit olundu. İşte bu gergin atmosferde 8-17 Kasım 2017 tarihleri arasında Norveç’te yapılan Trident Javelin (Üçlü Mızrak) adlı NATO tatbikatında, personelin güya dikkatsizliğinin bir eseri olarak, ‘düşman liderler biyografisi’ çerçevesindeki saldırı hedefine Atatürk ve Erdoğan’ın konulması Türk tarafında büyük bir tepkiyle karşılandı. Bu tatbikatın senaryosunda, “Skolken” adlı bir devlet, S-400 füzeleri elde edince, NATO buna müdahale ediyordu. İşte bu ülkenin lideri olarak “Atatürk’ün bir fotoğrafı”, ismi olarak ise açıkça “Erdoğan” ibaresi kullanılmıştır. Bunun üzerine, katılımcı Türk askerî personel, durumu protesto ederek tatbikatı terk etmiş ve Türkiye’ye dönmüşlerdi.

407986-778341218

Türkiye’nin buna en somut ve hızlı tepkisi, 22 Kasım günü (2017), Rusya ve İran’la, Suriye meselesi konusunda Soçi Mutabakatı’nı imzalaması oldu. Ama buna yönelik karşı tepki de gecikmedi ve yine Oslo’da ABD merkezli İnsan Hakları Vakfı’nın düzenlediği bir Forumda, birçok liderin yanında Erdoğan’ın fotoğraflarının da yere serilerek ayaklar altına alınması ritüeli yaşandı. Zaten daha sonradan da, NATO’nun 2022 Stratejik Konsepti’nin, “Stratejik Ortam” başlıklı bölümünde, ‘otoriter aktörlerin’ NATO ülkelerinin çıkarlarına, değerlerine ve demokratik yaşam biçimlerine meydan okuduklarına işaret eden bir ifade kullanıldı. Dolayısıyla Türkiye de artık bu grubun içinde algılanmaya başlandı ve ötekileştirildi.

Batıdan Türkiye’ye verilen olumsuz tepkiler doğal olarak artarak sürmüştür. ABD Denizcilik Enstitüsü’nün, 2018 yılında yayımladığı “Donanma Taktikleri ve Deniz Harekâtı” (Yüzbaşı Wayne P. Hughes Jr. ve Emekli Amiral Robert P. Girries tarafından yazılmıştır) adlı kitabın “Ege Savaşları” başlığı altındaki bölümünde, açıkça Türkiye ile bir savaş senaryosu anlatılmıştır. Senaryoda, tahmin edilebileceği üzere, Amerikan 6. Filosu, Türkiye’ye karşı Yunanistan’ın safında yer almıştır. Kitapta, Türkiye açıkça şöyle tanımlanmıştır: “uzun süredir dostluk içinde olunan güçlü bir düşman”. Bu senaryoda da taraflar arasındaki çatışma, tıpkı 2002-Millenium Challenge tatbikatında olduğu gibi, Kıbrıs meselesi yüzünden çıkmaktadır. Esasında anlıyoruz ki, adı geçen 2002 tatbikatının senaryosu, 2018 yılında basılan yukarıdaki kitabın içinde detaylı olarak tekrardan anlatılmıştır. Buna göre, önce Yunanistan Türkiye’nin üzerine saldırtılacak, hemen sonrasında ise, Amerikan uçak gemisi grubu Türkiye’ye karşı pozisyon alacaktı. Kuzeyde Sakız, güneyde ise Amargos adalarında üslenecek olan ABD deniz gücü, neticede Türkiye ile savaşa tutuşacak ve Ege bölgesindeki şehirleri birer birer ele geçirecekti.

Bilindiği üzere, ABD’nin Nevada çölünde yaptığı ve tarihe geçen en büyük askerî tatbikatı olarak kabul edilen Millenium Challenge-2002, o sırada Türkiye’de yaşanan 28 Şubat (1997) sürecinin devamında ve 1 Mart (2002) tezkere krizinin de etkilerinin hissedildiği bir ortamda icra edilmişti. Bu tatbikattan yazımızın sonunda kısaca tekrar bahsedeceğiz.

Tatbikatlar bazında yaşanan gerginlikler aralıksız devam etmiştir. Mart 2019’da Ege’deki bir NATO tatbikatına katılan SAS komandolarımız, Girit sularının altında Türk bayrağını açarak fotoğraf çektirmişler ve bunu da NATO-MARCOM sitesinde yayınlatmışlardır. Anlaşılan, Türk askerleri bu şekilde bir eylemle, Türkiye’nin bölgede hak iddiasında bulunduğu ‘kıta sahanlığının’ varlığına dikkat çekmek istemişlerdi. Ancak Yunanistan buna hemen karşı çıktığı için, resimler siteden ivedilikle kaldırılmıştır.

Günümüzde ise, bilhassa 2019-Mavi Vatan stratejimize tepki olarak ABD ve Yunanistan, başta Girit adası açıklarında olmak üzere Ege ve Akdeniz’de birçok ortak eğitim tatbikatları düzenlemektedirler. ABD’nin 6. Filosuna bağlı uçak gemisi görev grubu (US-Carrier Striker Group-Eight, CSG-8) ise, bütün bu etkinliklerde fiilen yer almaktadır.

Öte yandan Türkiye’yi çevreleme ve caydırma çabalarına destek veren İsrail de, Yunanistan’la hava kuvvetleri bazında 13 Temmuz 2022’de önemli bir tatbikat gerçekleştirmiştir. Kathimerini gazetesinin yazdığına göre, gelişkin Türk SİHA’larına karşı olmak üzere, Yunan adalarına İsrail yapımı hava savunma sistemleri (bir çeşit ‘Iron Dome’ sistemi) işte bu sırada yerleştirilmeye başlanmıştır.

Türkiye’yi rahatsız eden NATO tatbikatları arasında en önemlilerinden biri de, ‘2021-Defender Europe’ olmuştur. Çünkü ABD, bu tatbikat çerçevesinde, Yunanistan-Dedeağaç’a bir anda 145 helikopter, 1.800 zırhlı araç ve 20.000 asker konuşlandırmıştır. Dahası, hâlihazırdaki 5 üssünün yanında, Yunanistan topraklarında 4 askerî üs daha elde etmiştir. Kısacası ABD, adı geçen bu tatbikatlar bağlamında, Ege’de Dedeağaç’tan Girit’e kadar yarımay şeklinde konumlanarak Türkiye’nin Mavi Vatan iddialarının karşısında bir cephe oluşturmuştur.

Bu çerçevede İsrail ve ABD, Güney Kıbrıs’ta yapılan Agapiror-2022 (Nisan-Mayıs) ve Ateş Arabaları (Charitos of Fire) (Haziran 2022) tatbikatları bağlamında, İran’a ilişkin bir nükleer saldırı simülasyonu yaparlarken bile, Türkiye’ye mesaj vermeyi ihmal etmemişlerdir. Nitekim ilginç bir şekilde bu son tatbikata, Abdullah Öcalan’ın Kenya’da yakalanmadan önce kullandığı sahte Rum pasaportunda yazan “Lazaros Mavros” adlı kişi de bizzat katılarak, elinde silahla poz vermiştir. Bu poz, Türk güvenlik çevrelerince tepkiyle karşılanmıştır.

Yunanistan’ın ev sahipliğinde NATO’nun Tiger Meet tatbikatı da (Nisan 2022) Türkiye açısından sorunlu olmuştur. Zira Atina, Ankara ile arasındaki temel anlaşmazlık konularını (FIR, gayrı askerî statüdeki adalar, personel kurtarma sahaları gibi) tatbikat belgelerinin içine eklemleyince, doğal olarak Türkiye’den itiraz gelmiştir. Durum düzeltilmeyince de, Türkiye bahse konu tatbikattan çekilme kararı almıştır.

Ankara, bu provokatif girişimlere, önce Mavi Vatan Tatbikatı (11-21 Nisan 2022); sonrasında ise 37 ülkenin rekor düzeydeki katılımıyla gerçekleştirilen 2022-Efes ve KKTC ile birlikte yaptığı Şehit Teğmen Caner Gönyeli Arama-Kurtarma Davet Tatbikatları üzerinden cevap vermiştir.

Ayrıca, 8 Ağustos 2022’de, Abdülhamid Han sondaj gemisi Türkiye tarafından Doğu Akdeniz’e gönderildikten hemen sonra da, İsrail ve Yunan uçaklarının bölgedeki sortilerinin ve ortak tatbikatlarının sayısında dikkat çeken bir artış olmuştur. İsrail donanması hemen, Girit’in güneyinden geçen Türk MEB bölgesine gelerek, burada tatbikatlara başlamıştır. Eşzamanlı olarak ise, Mora yarımadasının batısında 1 Ağustos’tan beri hareket halinde bulunan ABD uçak gemisi USS-Harry S. Truman, Ege’ye doğru yönelmiştir. Dolayısıyla o da Yunan hava unsurlarıyla birlikte icra edilen tatbikatlara katılmıştır.

public-1

23 Ağustos 2022’de ise, Ege Denizi üzerindeki NATO tatbikatı sırasında vahim bir olay meydana gelmiştir. Açık denizde, bu tatbikat kapsamında görev yapan bir Türk savaş jetine, illegal bir şekilde 10 mil olarak ilan edilen Yunan hava sahasını ihlal ettiği gerekçesiyle, Girit adasında konuşlu S-300 hava savunma sistemi tarafından radar kilitlemesi yapılmıştır. Bu, açıkça Türkiye ile Rusya’yı karşı karşıya getirme planının bir parçası olarak da görülebilir.

Dahası bu aşamada, Amerikan uçak gemisi grubu (USS-Harry S. Truman uçak gemisinin öncülüğünde), Soğuk Savaş bittiğinden beri ilk kez NATO komutasına girerek, Akdeniz’deki “Neptune Saldırısı-2022” (Neptune Strike) tatbikatına iştirak etmiştir. Bilindiği üzere, Neptün, Roma mitolojisindeki su ve deniz tanrısı olup, elinde tuttuğu üç uçlu sivri mızrağı kime doğrultursa, o ülke, açıkça hedef olarak tanımlanmış demektir.

Öte yandan yine ABD, Doğu Akdeniz’de, İsrail, Yunanistan ve Güney Kıbrıs yönetimini de yanına alarak, Türkiye’nin Mavi Vatan konseptine karşı ‘Noble Dina’ ve ‘Nemesis’ kod adlı deniz tatbikatlarını düzenlemeye devam etmektedir. “Noble Dina”, Tevrat’tan bir intikam hikâyesini yansıtmaktadır ve dolayısıyla bu tatbikat da, sembolik olarak Türkiye’nin erkekliğinin yani Türk ordusunun, zarara uğratılması amacını taşıdığını göstermek istemektedir. Akdeniz’deki bir diğer ABD-İsrail ortak deniz tatbikatının adı olan “Nemesis” de, yine intikam tanrıçası olarak bilinmektedir. Tatbikat isimlerindeki bu sembolizm bile bize birçok şeyi anlatmak için yeterlidir.

ABD ayrıca, Fransa ile birlikte, Güney Kıbrıs’ta bir liman kenti olan Limasol’un güneyinde CYP/USA-01/2022 ortak deniz tatbikatını yapmaya başlamıştır. Washington yönetimi, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’ne karşı uyguladığı silah ambargosunu kaldırdıktan sonra, Rum Millî Muhafızları’nı eğitme işine de girişmiştir. Hatta Eylül ayından beri ABD, Güney Kıbrıs’taki rahiplere bile silah kullanma eğitimleri vermektedir. Türkiye ise bunlara tepki olarak, ‘Deniz Kurdu’ ve ‘Mavi Vatan’ tatbikatlarını yapmaya devam etmektedir.

Türkiye’nin Libya ile imzaladığı hidrokarbon anlaşmasından fazlasıyla rahatsız olan 4 AB ülkesi (Yunanistan, Güney Kıbrıs, Fransa ve İtalya) ise, Eunomia-Kimon-2022 tatbikatını 4-6 Ekim 2022 tarihleri arasında gerçekleştirmişlerdir. Tatbikatta Yunanistan, denizaltı da kullanmıştır. Tatbikatın isminde geçen “Kimon”, antik Yunan döneminin bir siyasî figürü iken, “Eunomia” Yunan mitolojisindeki hukuk ve düzen tanrıçası rolündedir. Bu tatbikatı takiben, Adriyatik’teki görevini bitiren Amerikan nükleer uçak gemisi USS-George H. W. Bush da, 8 Ekim tarihinde Girit’e gelerek demir atmıştır. Ardından ABD ve Yunanistan, sınırımıza 50 kilometre mesafedeki İskeçe’de ortaklaşa bir tank tatbikatı yapmışlardır.

Türk güvenlik çevreleri, ABD’nin mesafece uzaktaki diğer tatbikatlarını da dikkatlice takip etmektedir. Nitekim Amerikan ordusunun Kaliforniya’da icra ettiği Çelik Şovalye-2023 tatbikatında (28 Kasım - 15 Aralık 2022), suni olarak oluşturulan ‘takımadalara’ çıkartma yapma ve kilit boğazları savunma senaryosu uygulanmıştır. Dolayısıyla bu senaryoda da akıllara yine Çin kadar, Türkiye de gelmiştir.

Öte yandan ABD’nin Merkezî Komutanlığı (USCENTCOM), tam da Türkiye, Suriye’de Fırat’ın doğusuna yönelik bir askerî operasyon yapma düşüncesi ve hazırlığı içindeyken, PKK’nın Suriye kolları olan PYD-YPG’yle ve bunların, nüvesini oluşturdukları Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ile Deyrizor ilinin kuzeybatısındaki Ebu Haşeb çölünde ilk tatbikatını 18 Şubat 2022’de icra etmiştir. Burada teröristlere havan topu ve güdümlü anti-tank füzelerinin kullanımına dair eğitimler verilmiştir. ABD’nin devam eden bu eğitim tatbikatlarındaki muradı, neticede 130.000 kişilik bir SDG ordusu oluşturmaktır.

Bütün bunların neticesinde Türkiye, kendisini ilgilendirsin veya ilgilendirmesin, NATO’nun veya ABD’nin tüm askerî tatbikatlarına ve aktivitelerine kuşkuyla bakmaya başlamış ve dolayısıyla da bunlara katılımını en alt düzeye indirmiştir.

İşte bu ahval üzerinde, Türkiye’nin ABD’ye yönelik tepkiselliği had safhadayken, 6 Şubat 2023 tarihinde yaşanan Kahramanmaraş merkezli Pazarcık ve Elbistan ikiz depremleri, Türk-Amerikan gerginliğini daha da artırmıştır. Nitekim Türkiye deprem sırasında sadece 2 ülkenin yardım teklifini geri çevirmiştir: Güney Kıbrıs’ın ve ABD’nin. Güney Kıbrıs’ın yardım teklifini geri çevirmemiz, yardımın Kıbrıs entitesinin bütünü adına yapılmak istencinin reddi hadisesi olarak vukuu bulmuştur. Ama ABD’nin teklifinin reddinde, 2002 Millenium Challenge (Bin Yılın Meydan Okuması) tatbikatının çağrıştırdıklarının payı olduğu söylenebilir. Deprem sırasında bile, Yunanistan’ın, karasularını 12 deniz miline çıkarmayı düşündüğü ama bir türlü cesaret edemediği bir ortamda, Girit açıklarındaki tatbikatlara katılım gayesiyle Pire limanında demirli bulunan Amerikan nükleer uçak gemisi USS-George H. W. Bush’un Ege’ye doğru hareketlenmesinden hemen sonra ABD’nin, Pentagon sözcüsü General Ryder’ın ağzından Türkiye’ye yardım teklif etmesi, milletçe ve devletçe kuşkularımızı oldukça artırmıştır. 100 bin tonluk bu dev nükleer uçak gemisi, yanındaki gemilerle birlikte yüzen bir ordu görünümünde olup, esasında herhangi bir yardım kabiliyet ve kapasitesine de sahip bulunmamaktadır. Üstelik daha da ilginç olanı, 2002 yılında Nevada çölünde yapılan Millenium Challenge tatbikatı da benzer bir deprem senaryosu üzerinden uygulanmıştı ve bu da Türkiye’nin haklı olarak kuşkulanmasına neden oldu.

Yazımı burada sona erdirirken, tekrardan tüm milletimizin başı sağ olsun diyorum; geride kalanlara da sabırlar ve acil şifalar diliyorum. Saygılarımla…