Ana Sayfa Arama Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

Almanya-Türkiye ilişkileri enerjiyle yeni bir boyut kazanıyor

İki ülke arasında enerjide gerçek anlamda “zamanın ruhu”nu yansıtabilecek iki önemli “mutabakat zaptı” imzalanmasını ciddi bir başarı saymak gerekir.

Bu haberin fotoğrafı yok

Dr. Sırrı Uyanık, Almanya-Türkiye enerji iş birliğini, iki ülkenin 11 Ekim’de imzalanan iki mutabakat özelinde AA Analiz için kaleme aldı.

***

Almanya-Türkiye ilişkilerinde enerji alanındaki iş birliği tarihsel olarak önemli bir yer tutmuştur. Yüzyıllara dayanan bu iş birliğinde 1970’li yıllarda özellikle termik elektrik üretimi konusundaki know-how paylaşımı ve teknoloji transferi ile öne çıkan ortaklık, 2000’li yıllarda Alman şirketlerinin yatırımcı olarak Türk enerji sektörüne ve ülkeye olan güveni ve iş birliğiyle devam etti. Özellikle elektrik ve gaz sektörlerinde yoğunlaşan modern teknoloji ve sermaye yatırımlarına ilaveten, yenilenebilir enerji alanında Almanya’dan Türkiye’ye, teknoloji, kilit teçhizat (özellikle rüzgar türbinleri) ve hizmet akımları dikkati çekti. Bütün bu gelişmeler, ülkemizde özellikle elektrik enerjisi alanında yeterli kapasitenin oluşmasına katkı sağladığı gibi Türk-Alman kamu ve özel sektörlerinin karşılıklı yarar ve kazanıma dayalı başarılı iş birliklerinin de bir kanıtı oldu.

Kovid-19 salgını ile başlayıp Rusya-Ukrayna savaşı ile devam eden yeni olağanüstü dönem ise enerji sektöründe küresel düzeyde 1973 petrol krizinden sonraki en büyük; 21. yüzyılınsa doğal gaz kaynaklı ilk enerji krizini tetikledi. Bugüne kadar yol açtığı piyasa bozulmaları ve aşırı fiyat artışlarına ilaveten, krizin, geleceğe ilişkin özellikle enerji kıtlığı kaygılarını artırarak her alanda panik davranışları körüklemesi önemli toplumsal ve ekonomik sorunlara yol açtı. Bu nedenle de bütün dünyada, özellikle dar gelirli vatandaşların ve temel sanayilerin enerji pahalılığına karşı korunabilmeleri için destek paketleri yürürlüğe koymak, yeterli ve güvenli enerjiye erişebilmek için diplomatik girişimlere hız vermek hükümetlerin en önemli gündem maddeleri arasına girdi.

Yaşadığımız bu enerji krizi, salgın ve savaş öncesinde dünyamızın karşılaştığı en önemli sorunlardan biri olan iklim değişikliğine karşı önlem alınması ve bu bağlamda enerji dönüşümüne hız verilmesine ilişkin gündemi de gölgelemiş oldu. Büyük ölçüde Avrupa Birliği (AB) öncülüğündeki enerji dekarbonizasyonu, bir diğer ifadeyle fosil yakıtlardan yenilenebilir enerjilere ve sıfır karbonlu teknolojilere doğru bir yolculuk planını, hedefini ve çabalarını fiilen baltalayan bu kriz, özellikle Almanya başta olmak üzere birçok Avrupa ülkesini hazırlıksız yakaladı ve olağanüstü toplumsal tedbirlere başvurulmasını gerektirdi. Örneğin, Almanya ekonomisinin motoru olan imalat sanayinin yeterli gaz bulamama ihtimali bulunuyor. Bunun en önemli sebebi ise AB’nin kendi ilke ve prensiplerine aykırı biçimde fosil yakıt (özellikle gaz) tedarikinde Rusya’ya olan yüksek bağımlılık oranı.

Bu noktada Türkiye, fosil enerji kaynaklarında yüksek dışa bağımlılık oranına rağmen, tedarikte kaynak, teknoloji ve bölge çeşitliliğini gözeterek özellikle son yıllarda izlediği başarılı enerji diplomasisi ve dengeli dış politika uygulamalarıyla hem bu enerji krizinden en az etkilenebilecek hem de ortaya çıkabilecek fırsatlardan en fazla yararlanabilecek bir konumda bulunuyor.

Türkiye-Almanya enerji iş birliği

Bu alandaki önemli adımlardan birisi, 11 Ekim 2022’de Berlin’de, Türkiye’nin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez ile Almanya Ekonomi ve İklim Koruma Bakanı Robert Habeck başkanlığında, önde gelen iş dünyası temsilcileri ve yetkililerinin katıldığı Dördüncü Türk-Alman Enerji Forumu’nda atıldı. Bu bağlamda, odak çalışma grupları tarafından yürütülen girişimlerin sonucunda iki ülke arasında enerjide gerçek anlamda “zamanın ruhu”nu yansıtabilecek iki önemli “mutabakat zaptı” imzalanmasını ciddi bir başarı saymak gerekir.

Bunlardan birincisi; Türkiye’de entegre güneş paneli üreticisi bir kuruluş ile bir Alman teknoloji araştırma enstitüsü arasında imzalanan ve güneş panellerinin daha geniş ölçekli ve yeni alanlarda kullanım uygulamalarına yönelik AR-GE iş birliği protokolüdür. İkincisi ise iki ülkenin enerji bakanlıkları arasında imzalanan “yeşil hidrojen” iş birliği zaptıdır. Çeşitli kaynaklara dayalı ve potansiyeli yüksek yenilenebilir enerjisini önce üretip daha sonra bunu hidrojene çevirebilecek yatırımları Avrupalı ortaklarıyla yapabilen ve ihtiyacından fazlasını da Avrupa’ya aktarabilen bir Türkiye, bu anlamda önemli bir yeşil enerji merkezi olabilir. Bu konuda sağlanacak başarı, bir taraftan kısa ve orta vadede Avrupa’nın enerji güvenliğine, özellikle Rus gazına olan bağımlılığını azaltarak katkı yaparken, diğer taraftan da uzun dönemde AB’nin en önemli iklim politikası hedeflerinden biri olan enerji dönüşümüne hizmet etmiş olacaktır. Türkiye, yukarıda anılan Enerji Forumu’nda hem doğalgaz hem de diğer bütün enerji kaynak, teknoloji ve projelerinde güvenilir bir paydaş olmaya devam etme niyet ve isteğini açıkça ifade etmiştir.

Bu bağlamda ayrıca belirtmek gerekir ki, son jeopolitik gelişmeler ve Avrupa’da yaşanan enerji ve özellikle gaza erişim krizi çerçevesinde, Türkiye’nin önemi ve çözüm ortağı olma potansiyeli bir kez daha öne çıkıyor. Avrupa, özellikle bu kış için acil çözümlerden biri olarak, Türk şirketlerinin gaz sıvılaştırma veya gazlaştırma, FSRU ve mobil elektrik santralları alanlarındaki başarılı deneyimlerinden yararlanabilir. Ayrıca, Türkiye’nin Rusya’dan daha fazla boru gazı alması, Türkiye’nin de alıcı olarak önemli bir oyuncu olduğu LNG pazarındaki talep baskısını kısmi de olsa azaltarak hem fiyatları aşağı çekip hem de Avrupa’nın gaza erişimini artırabilir.

Sonuç olarak, enerjinin bütün siyasi, sosyal ve ekonomik gelişmeleri daha fazla belirleyici bir pozisyona geldiği dönemde, eşsiz jeostratejik konumu, mevcut altyapısı ve diğer kaynakları, Rusya ile normal devam eden ilişkileri, Rus ve Hazar gaz kaynaklarına TANAP-TAP ve TÜRK AKIM 1-2 boru hatlarıyla erişimi ve bunları Avrupa’ya nakletme kapasitesine sahip olması Türkiye’ye, bir enerji koridorundan öte, önemli bir enerji üssü ve daha güçlü bir jeopolitik aktör olarak ortaya çıkma potansiyeli sunuyor.

[Dr. Sırrı Uyanık, Enerji Uzmanı-Yöneticisi, Karatay Üniversitesi öğretim üyesi]