Anadolu Ajansı (AA) Editör Masası’na konuk olan Tarım ve Orman Bakanı Vahit Kirişci, gündeme ilişkin soruları yanıtladı, değerlendirmelerde bulundu.
Et ve Süt Kurumundan kuzu eti fiyatlarında indirim
Rusya ve Ukrayna’nın tarım alanında dünyada önemli bir yer tuttuğuna işaret eden Kirişci, bu ülkeler arasındaki sorunun doğal olarak herkesi etkileyeceğini söyledi.
Kirişci, söz konusu sorundan en az Türkiye’nin etkilendiğini dile getirerek, bu hususta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın izlediği başarılı diplomasinin önemine dikkati çekti.
Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Antonio Guterres’in “Görev sürem içinde yaptığım en hayırlı işin bu olduğunu düşünüyorum.” sözlerini anımsatan Kirişci, “Tahıl koridoru krizinin çözülmesiyle en az belki Türkiye ama bu ülkeden ithalat yapan, ihtiyaçlarını bu ülkelerden karşılayan, tedarik eden ülkeler için çok büyük rahatlama oldu. Bu, şu anda ürün fiyatlarına da yansıdı. 440-450 dolarlara gelen buğday fiyatlarında bugün artık 350-355 doları konuşur hale geldik. Bu kriz, gıdayla ilgili yaşanabilecek olası daha büyük krizin önüne geçmiş oldu. Faydalı gelişme oldu.” diye konuştu.
Kirişci, dörtlü zirvenin sonrasında oluşturulan merkez ile merkezin denetimindeki, gözetimindeki ilk geminin Lübnan’a gitmek üzere Türkiye’den ayrıldığını belirterek, “Doğru ve hayırlı bir iş yapılmış oldu. Temennimiz geri kalan ürünlerin de kazasız belasız bu koridoru kullanarak, Ukrayna sınırları dışına, Karadeniz’e ve oradan da hedef ülkelere ulaşmasıdır.” ifadelerini kullandı.
Tahıl koridoru bütün dünya piyasalarını etkiledi
Ukrayna Tarım Politikası ve Gıda Bakanı Mykola Solskyi ile geçen hafta yaptıkları görüşmede “19 milyon ton sadece buğday var.” dediğini aktaran Kirişci, neredeyse Türkiye’nin üretimi kadar dış ticarete konu edilecek ürünün artık ülkelere gönderilebilecek olmasının oldukça önemli ve anlamlı olduğunu vurguladı.
Kirişci, bunun sadece Türkiye’deki ürün fiyatlarını etkilemediğini, bütün dünya piyasalarını etkilediğini belirterek sözlerini şöyle sürdürdü:
“Biz de bundan olumlu manada etkilenmiş olacağız ama zaten Türkiye bu yılki rekolteyle kendi ihtiyaçları açısından kendine yetecek durumda. Buradaki yeterliliğimiz bizim 100 birime ihtiyacımız varsa şu anda 102 birim nispetinde üretimimiz olacak, belki daha fazla da olacak. Hasat sezonu devam ettiği için net rakam söyleyemiyoruz ama geçen yıl kuraklıktan kaynaklı ülke olarak üretimde düşüş olmuştu. Bizim normal üretim varlığımız 125-126 milyon ton civarında. Ama geçen yıl bu 120 milyon tona düştü. Hububat başka olmak üzere bazı ürünlerde rekolte noktasında gerileme olmuştu. Bu yıl inşallah bunlar olmayacak ve krizin çözülmesiyle fiyatlara olumlu yönde yansıyacak. Bunları ülkemiz ve tüm dünya da kazanmış olacak.”
Kirişci, Ukraynalı mevkidaşına, “Sizin de ticaretle ilgili yorulmamanız ve zarar görmemeniz için size yardımcı olalım. Türkiye’de bizim tarafımızdan da bilinen bu işi iyi bilen insanlarla sizleri buluşturalım dedik. Bu şekilde mutabakatımız oldu. Önümüzdeki günlerde bir iki hafta içinde bizim de orada, onlara yardımcı olmak adına da taleplerimiz var. Bu taleplerimizi ve bizim üzerimizden yapılacak ticareti de hızlandırmış olacağız.” dediğini aktardı.
“Bugün yaklaşık 8-8,5 milyon tonluk kapasitemiz var”
Lisanslı depo kapasitesine ilişkin de bilgi veren Kirişci, Türkiye’nin bu uygulamaya AK Parti hükümetleri döneminde sahip olduğuna işaret etti.
Kendisinin de TBMM Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Başkanlığı yaptığı dönemde bu düzenlemelerin gerçekleştirildiğini dile getiren Kirişci, şunları kaydetti:
“O zamanlar ülkede belki de bir elin parmakları kadar insan ‘lisanslı depo’ denildiğinde ne demek istendiğini anlamıştı ama bugün yaklaşık 8-8,5 milyon tonluk kapasitemiz var. Lisanslı depolarımız şu anda yüzde 100’lük doluluk noktasına erişti. Buğday ve arpanın bir kısmı TMO’nun kendi alım merkezlerinde, bir kısmı da lisanslı depolarda vatandaşın telim ettiği ürünleri alarak depolanıyor. Türkiye’de Çukurova’da mayıs sonunda başlayan, Sivas’ta sona eren, eylüle kadar devam eden 3 aylık hasat sezonu var. 3 ayda hasat edilen ürünü 12 ayda tüketiyorsunuz, birinin bunu depolaması ve üstleniyor olması lazım.”
Kirişci, lisanslı depolarla, üreticilerin ellerindeki varlıkları götürüp teslim ettiği, aldıkları belgeyle de bankaya giderek teminat olarak gösterip kredi kullandıkları bir imkan da sunulduğunu belirterek, dünyada az sayıda bulunan bu uygulamanın sanayici ve çiftçiye önemli avantajlar sağladığını söyledi.
Kirişci, Türkiye’nin orman yangınlarıyla mücadelede gelişmiş ülkelerin kullandığı “bırakın yansın” yöntemini uygulamadığını dile getirerek, “Biz, yangın esnasında ‘bırakın yansın’ diyen bir millet değiliz.” ifadesini kullandı.
Orman yangınlarıyla mücadelede operasyonu esas olarak kara gücünün yönettiğine dikkati çeken Kirişci, Türkiye’nin orman yangınlarıyla mücadele kapasitesine ilişkin şu bilgileri verdi:
“Kara gücü aslında her şeyin başıdır. Ordularda da kara kuvvetleri bu anlamda önemlidir. Ada ülkesi değilseniz, hava ve deniz ikinci, üçüncü sırada gelir. Bu konular açıkçası speküle ediliyor. Ne yaptık peki? 3 tane uçağımız vardı geçen yıl uçak sayısını 20’ye çıkardık. 55 tane de helikopterimiz var. Geçen yıl 39’du. Bu 55 helikopterin 10 tanesi gece görüş özelliği olan değil, gece görev yapabilen helikopterler. İHA’ları her alanda olduğu gibi orman yangınlarıyla ilgili de etkin olarak kullanıyoruz. 4 İHA’mız vardı, şu anda İHA sayımız 8 oldu. Kara gücünde arazözlerimiz var, iş makinelerimiz var. Bütün bunları opere eden 21 bin orman savaşçımız var. Bunlara da birazcık haksızlık yapmış oluyoruz. Yerden vermediğimiz bir mücadelenin yukardan atılan suyla başarılı olması pek beklenilmiyor. Bunların ikisinin senkronize olması gerekiyor.”
Millet olarak teyakkuzda olmalıyız
Kirişci, bu yılın 7 aylık döneminde 1100 civarında yangın çıkmasına karşın Datça, Marmaris ve Manisa yangınları dışında bunların çoğundan kimsenin haberi olmadığını söyledi.
Türkiye’de yüzde 55’i yanma konusunda hevesli ve iştahlı bir orman varlığı bulunduğunu belirten Kirişci, şöyle devam etti:
“Siz de Akdeniz çanağındaysanız, sıcaklık, nemin düşüşü ya da rüzgar hızının artması yangınları yaşamanızın artık kaçınılmaz olduğunu gösteriyor. Bizim 21 bin çalışanımız var, ama bu, 21 bin çalışanla tek başına kontrol altına alınabilecek bir şey değil. Millet olarak bu konuda teyakkuzda olmalıyız, daha özenli davranmalıyız ki valiliklerimiz aracılığıyla bu yıl bu tür alanlara girişle ilgili yasaklar getirdik.”
Kirişci, geçen yıl çıkan yangının, Cumhuriyet tarihinin en büyük ikinci yangını olduğunu ve 139 bin 500 hektarlık önemli bir alanın yandığını ifade ederek, “Bunların 108 bin hektarlık kısmında yenileme, ağaç dikimi gibi çalışmalar tamamlandı. Geri kalanı da yıl sonuna kadar da tamamlanacak.” diye konuştu.
Bakan Kirişci, yangın söndürme filosunda hem kiralık hem de mülkiyetli uçaklar bulunduğunu söyledi. Kirişci şunları ifade etti:
“Çok tartışma konusu olan THK’nin uçakları vardı. Biz, göreve geldikten sonra ‘THK, uçaklarını yenileyip kullanılabilir hale getirebiliyorsa bu uçakları alalım. Kurumlar arasında gereksiz tartışma olmasın.’ dedik. Şu anda onların yenilenen 4 uçağından 2 tanesi aktif olarak kullanılıyor, diğerleri de hazırlanıyor. Satın alma mı, kiralama mı? Tabii ki bu konu otomobil gibi değil. Bunu yapan az sayıda firma var. Hemen ‘satın alalım’ dediğinizde ertesi gün size teslimat yapamıyorlar. Bunun takvimi var. Alacaklarımız var. İsmini vermeyeyim ama 2030 yılına bize takvimlendirdikleri satışları olacak. Onlardan hava araçlarını alıyor olacağız.”
Türkiye’nin kendi filosunun yeterli olduğunu ancak eş zamanlı olarak onlarca yerde yangın çıkması durumunda uluslararası dayanışmanın gündeme gelebileceğini belirten Kirişci, Marmaris yangınında Azerbaycan’ın uçak yolladığını, Katar’ın hava aracı tahsis ettiğini, Romanya ve İsrail gibi ülkelerden de teklif aldıklarını dile getirdi.
Kendi helikopter ve uçağına sahip olmanın önemini vurgulayan Kirişci, “Biz de geldiğimizden beri aynı çalışmaları sürdürüyoruz. Malumunuz yarın Soçi’ye gideceğiz Sayın Cumhurbaşkanı’mızın Sayın Putin ile yapacağı görüşme var. Orada da Sayın Kalın’ın başlattığı, Beyefendi’nin talimatlarıyla yürüyen, Rusya’dan uçak alma konusunu inşallah belli bir aşamaya getireceğiz. İkili ilişkilerle çok rahatlıkla aşılacak hususlar olduğu için bu görüşmede de bu konu muhtemelen gündeme gelecek.” dedi.
Yanan alanlar hiçbir şekilde başka amaçla kullanılamaz
Yanan alanlara ilişkin Anayasa’nın ilgili maddesi, Orman Kanunu ve ikincil mevzuatta düzenlemeler bulunduğuna işaret eden Kirişci, şöyle konuştu:
“Buna göre, bu yanan alanlar hiçbir şekilde başka amaçla kullanılamaz, buna tarım da dahil. Hiçbir suretle bu alanların başka amaç için kullanılma şansı söz konusu değil. Kanun böyle diyor, hangi amaçla olursa olsun, Anayasa’da da ilgili madde. Bu, genellikle speküle ediliyor. İlgili mevzuata bakınca bunu rahatlıkla görürsünüz. Yandı, yandıktan sonra ne yapıyorsunuz? Bu alanlar var ki kendi haline bıraktığınızda var olan mevcut kalıntılarla birlikte, tohum olabilir başka şekilde olabilir, orada yeniden bunun hayat bulduğunu görüyorsunuz. Böyle bir vasfı, özelliği kalmamışsa oralarda fidanlar dikerek oraların ağaçlandırılmasını sağlıyoruz. Bu 3-5 yıllık zaman alıyor. Bu alandaki ormanların böyle bir vasfı var. ‘Birden tutuşuyor’ dedikleri, iğne yapraklı yanmaya çok meyyal çam dediğimiz varlık. Bu varlıklarımızı tekrar bu şekilde yeniliyoruz. Herhangi bir şekilde ‘Buralar turizme açılıyor, falanca turizm tesisi tam da böyle bir orman yangının sonrası açılan alanda yükseliyor’ gibi şeylerin doğruluk düzeyi, derecesi yoktur, sıfırdır. Böyle bir şey söz konusu değildir.”
Yangınla mücadele haberleri için AA’ya teşekkür
Bakan Kirişci, AA’nın bu alandaki çalışmalarına da değinerek, “Size de teşekkür ediyorum, bu vesileyle ifade etmiş olayım. Bizim orada bulunduğumuz andan itibaren, yangına müdahale ettiğimiz andan itibaren sağ olsun AA’nın o cengaverleri, sahada çalışan kardeşlerimiz bizimle beraber o mücadeleye tanıklık ediyorlar, bunları kamuoyunun bilgilenmesi için belgeliyorlar.” dedi.
Yangınların yüzde 90’ı insan kaynaklı
Yangınların nedenlerine ilişkin de değerlendirmede bulunan Kirişci, kasıtlı ya da ihmal nedeniyle olsun yangınların yüzde 90’ının insanlardan kaynaklandığına dikkati çekti.
Sadece 21 bin orman çalışanıyla bu bölgeleri korumanın mümkün olmadığını belirten Kirişci, şunları kaydetti:
“Millet olarak hepimiz hassasiyet göstereceğiz. Bu yıl AFAD ile birlikte yangın alanlarına girişleri yasakladık. Çok bilinçli gönüllülerimiz var. Ormanın, tabiri yerindeyse, özel harekat ekibi. 462 kişiden oluşan özel bir ekibimiz var. Bu özel ekibimiz hava kuvvetleri, kara kuvvetleri, jandarma ve emniyet teşkilatının en yetişmiş, en gözde ekibi. Sabotaj olanlar yok mu? Var. Bunlara ilişkin işlemler bizim görev alanımızda değil. İlgili kamu otoritesi tarafında yürütülüyor. Biz, sadece o anda yangını söndürmeye odaklanıyoruz. Yangın çıkış sebepleri olarak kazalar, elektrik trafosu ya da yıldırım düşmesi sayılabilir ama toplamına bakınca yüzde 90’ın insan merkezli yangınlar olduğunu söyleyebiliriz.”
Kirişci, Toprak Mahsulleri Ofisinin (TMO) Türkiye’nin 500 noktasında alım yapabilen bir regülasyon kurumu olduğunun altını çizerek, TMO’nun sadece kendi depolarına gelenlerden değil lisanslı depolardaki ürünlerden de alım yaptığını ifade etti.
TMO’nun kapsamında olmayan ürünlere de destekler verildiğine dikkati çeken Kirişci, “Biz 65 kalem üründe destek veriyoruz. Oldukça karmaşık, benim bile zorlandığım bir mevzuat var, biz buraları da sadeleştireceğiz. Kolay anlaşılabilir hale dönüştüreceğiz.” diye konuştu.
Kirişci, tarım arazileri ve üreticiye yönelik bir aplikasyon yapacaklarını dile getirerek, “Bir uygulamayla tarlaya ne ekileceğine biz karar vereceğiz ve üreticiyi yönlendireceğiz. Üretici kiralayacaksa da satın alacaksa da oradaki üretim kabiliyetinin ne olduğunu bilerek yapacak. Bunu aynı zamanda sözleşmeli tarımda da kullanacağız. Burada tarafların gerçek olup olmadığı noktasında da yardımcı olacağız.” ifadelerini kullandı.
Ayçiçeğinde yeterliliğimiz yüzde 63
Kirişci, göreve gelmesinden birkaç gün sonra ayçiçeği yağı krizinin yaşandığını belirterek, bunun vatandaşta panik oluşturma çabasının bir tezahürü olduğunu söyledi.
Sosyal medyaya yansıyan görüntülerde bir vatandaşın yaklaşık 3 yıl yetecek stok yaptığının görüldüğünü ifade eden Kirişci, “Böyle bir stoklamaya hiçbir ülkenin tahammülü yoktur. Türkiye olarak ayçiçeğinde kendine yeterliliğimiz yüzde 63, yüzde 37’sini ithal ediyoruz.” dedi.
Kirişci, tarımsal planlamanın stratejik ürünlere göre yapıldığını vurgulayarak şunları kaydetti:
“Stratejik ürünlerle stratejik olmayan ürünleri birbirinden ayırt etmeliyiz. Bu, ‘muz, domates, salatalık yetiştirilmesin’ demek değil. Bunlardan hangileri bizim için vazgeçilmez denildiğinde un bizim için ilk akla gelendir, hakeza yağdır. Şeker, az tüketilir, çok tüketilir ama bunlar bitkisel üretim tarafında olmazsa olmazlarımız. Hayvansal üretim tarafında da et, süt, yumurta diyoruz. Bizim mutlaka stratejik ürünlere ilgi göstermemiz gerek. Un, yağ, şeker gibi stratejik ürünlerle ilgili güzel bir planlama yapacağız. İhtiyacımız olan ürünlerde kendi kendimize yeterliliğimizi sürdüreceğiz.”
Nüfusun her yıl 600 bin kişi arttığına dikkati çeken Kirişci, üretimin de buna göre artırılması gerektiğini söyledi. Kirişci, “Mutlak surette bu zamana kadar yaptığımız gibi planlı programlı şekilde üretimi artırmayı sürdürmek durumundayız. Buğday üretiminde 20 yılda kendi iktidarımız döneminde yüzde 40 artış sağladık. Destekleri ona göre artırdık.” dedi.
Kirişci, Türkiye’nin su zengini bir ülke olmadığını belirterek, “Tarım arazilerimiz sınırsız değildir. 23,4 milyon tarım arazimiz var. Türkiye, her şeyi üretebilecek iklim ve ekolojiye sahip değil. Örneğin soya çok fazla yerde kullanılıyor ama bizim ekolojimiz, coğrafyamız, su ihtiyacımız, üreticinin ilgileri, alışkanlıkları gibi durumlar soya yetiştirmede elimizi kolumuzu bağlıyor.” dedi.
Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu’nun AK Parti hükümetleri döneminde çıktığını ifade eden Kirişci, “Korsan tohum geliştiren insanlar vardı. Şimdi Islahçı Hakları Kanunu var. Bundan dolayı 2002’de kendimize yeterliliğimiz tohumda yüzde 31’iken şu an yüzde 94’e çıktı.” diye konuştu.
Venezuela ziyareti
Kirişci, Venezuela’ya gerçekleştirdiği ziyaret ve bu ülkede arazi kiralanması konusundaki tartışmalara ilişkin şunları söyledi:
“Türkiye’nin müteahhitlikte dünyada 1. ya da 2. demeyi bir övünç kaynağı olarak söylüyoruz değil mi? Bu ülkenin bir sürü başarılı tarım üreticileri var. Bunların önünü açacak kamu otoritesi olarak gidip, Venezuela başta olmak üzere gidip buralarda bu çalışmaları yürütüyorsak bizim alkışlanmamız mı gerekiyor veya asgariden sessiz kalınıp ‘Bunlar da doğrusunu yapıyorlar’ deyip bir kenara mı çekilinmesi mi gerekir? Ama zeytinyağı gibiler, üste çıkıyorlar. Diyorlar ki “Ne işimiz var Venezuela’da, ülkede toprak mı bitti?” O zaman müteahhitlere soralım, “Ülkede otoyol mu, köprü mü, AVM mi, havaalanı mı bitti yapmak için mi diyelim, yoksa aferin size tebrik ederiz mi diyelim?”
İhracatta mal ve hizmet olmak üzere 2 kalem bulunduğunu belirten Kirişci, Venezuela’da göz alabildiğine uzanan bakir bir toprak bulunduğunu, ülkenin çok yağış aldığını, sulama sistemi olmadan ürün elde edilebildiğini dile getirdi.
Kirişci, “Bizim üretimde bu kadar tecrübemiz var. Cumhurbaşkanı’mızın ilk söylediği şeylerden biri Venezuela ile ilgilenmemdi. ‘Başkan Maduro, bu konularla ilgili bizim adım atmamızı istiyor.’ dedi. Biz de o çerçevede gittik.” diye konuştu.
Bakan Kirişci, tarım ve gıda alanlarında küresel güç olmanın önemine dikkati çekerek, şu değerlendirmede bulundu:
“Eğer bunlarda global gücünüz varsa siz iyi bir oyuncu olabilirsiniz. Kimse bizi kara sınırımızla ve mavi vatanla sınırlayamaz. Türkiye artık bölgesel değil global bir güçtür. Bunu tahıl koridorunda gösterdik. Herkes bizi takdir ediyor. Bizim ülkede bazıları hariç. Biz global oyuncu olmadan, know-how’da belirli bir düzeye gelmişken, Venezuela’da özel sektörümüze yaptırıp, oradan elde edilen ürünleri tedarik merkezlerinden kendi ülkemize yönlendirsek bunun kötüsü mü olur?”
Kirişci, dünyada arazi kiralayan ülke sayısının 41, arazilerini başka ülkelere kiralayan ülke sayısının da 62 olduğunu belirterek, Türkiye’ye kimi ülkelerden yetkililerin gelip “Lütfen bu konularda bize yardımcı olun.” dediklerini aktardı.
Ekilmeyen alan kalmasın düsturuyla yola çıktık
Bakan Kirişci, fiyat artışlarını önlemek için üretimin daha da artırılması ve kaliteli üretim yapılması gerektiğini söyledi.
“Ekilmeyen alan kalmasın” düsturuyla yola çıktıklarını vurgulayan Kirişci, “Buna ilişkin de mülkiyet hakkıyla kullanım hakkını birbirinden ayıran bir mevzuatı Meclis açıldığında onaya sunacağız. Bakanlık olarak, 1 yıldan fazla bu üretimi yapmayanlara, mağdur olmasınlar diye kira bedeli ödeyerek bu alanların kazanılmasını sağlayacağız. Bu alanların boş kalmasına asla müsaade edemeyiz.” dedi.
Bakan Kirişci, gelecek dönemde meyve sebze fiyatlarındaki artışı önlemeye yönelik yapılacaklara ilişkin ise “Kış aylarına girerken meyve sebze fiyatlarındaki artışı önlemek adına sera üretim alanlarımızı artırmak istiyoruz.” ifadesini kullandı.
ESK kuzu eti fiyatlarında yüzde 25 indirim yapacak
Kirişci, Et ve Süt Kurumuna (ESK) ait satış noktalarında kuzu etinin fiyatında bugünden itibaren indirim yapılacağını belirterek, “Et ve Süt Kurumu olarak kuzu eti fiyatıyla ilgili yüzde 25’lik bir indirim yapacağız.” diye konuştu.
Geçen yıl buğdayda 2 bin 250 lira olan müdahale fiyatını önce 7 bin 50 liraya, sonra da 7 bin 450 liraya çıkardıklarına dikkati çeken Kirişci, arpa fiyatında da bu anlamda artış yaptıklarını dile getirdi.
Şu anda ülkenin ihtiyacını Toprak Mahsulleri Ofisi aracılığıyla ithalat yoluyla değil içerdeki üreticiden karşıladıklarını dile getiren Kirişci, şunları kaydetti:
“Enflasyonun artış hızındaki yavaşlama tarım sektörüne de yansıyor. İşin arka planında tamamıyla mazot ve gübredeki anormal artışların getirdiği fiyat dalgalanması söz konusu. Ekimde, yasama faaliyetlerinin başlamasıyla birlikte dünya genelinde ilgi çekebilecek sözleşmeli üretim modelini de gündeme getireceğiz. Sözleşmeli üretim, bize pek çok avantaj sağlıyor. Üretici ve tüccar bir araya geliyor ve bir sözleşme yapılıyor. Üretimi planlama adına çok önemli. Üreticinin ne ekeceğini bize haber vereceği bir sistem kuracağız. Bize haber vermezse çeşitli yaptırımlar olacak.”
Bakan Kirişci, ek bütçe ile tarımsal desteklerin 40 milyar liraya ulaştığını, bunun 20 sene önce kimsenin hayal edemeyeceği bir rakam olduğunu söyledi.
Kirişci, 2023’ten itibaren tarımsal destekleri sadeleştirme ve stratejik ürünler için fark ödemesi kavramını gündeme getireceklerini belirterek, “Üreticinin ürünlerinin bir maliyeti ve satmak istediği bir fiyat var. O fiyatı üretici pazara sunduğunda bulamazsa ve pazardaki fiyat, beklentisinin altında kalırsa, üreticiyi o yıl desteklemez, aradaki farkı ödemezseniz ertesi yıl üretimden yavaş yavaş çekilir. Tarım Kanunu’nun 19. maddesi gereğince, üreticinin pazarda görmek istediği fiyat ile pazara sunduğundaki gerçek fiyat arasındaki fark ne ise biz bunu ödemeyi taahhüt ediyoruz. Bunun üzerinden stratejik ürünlerle ilgili fark ödemesini gerçekleştireceğiz, 2023’te başlayacak. Henüz belirlemediğimiz bir pilot şehrimizde başlayacak. Bütün stratejik ürünlere bunları uygulayacağız.” diye konuştu.
Hayvancılıkta yemi, bitkisel üretim için de mazot ve gübreyi nakdi olarak değil ayni olarak vereceklerini ifade ederek, “Örneğin biz üreticiye ‘al şu mazotu, gübreyi kullan, üretimine başla’ diyeceğiz. Desteklemedeki sadeleştirme ve desteklerin ayni olarak yapılması finansal güçlük çeken üreticimiz için adeta can suyu olacaktır.” dedi.
Yeminli tarım müşavirleri üreticilerimize danışmanlık hizmeti verecek
Kirişci, zirai ilacın “kalıntı” ile zikredildiğini belirterek, şu an ilaç konusunda bir desteklerinin bulunmadığını, bu anlamda üreticinin teknik danışmanlığa ihtiyacı bulunduğunu dile getirdi.
Desteklemelerin karmaşıklığının il ve ilçe müdürlüklerinde ziraat, gıda, su ürünleri mühendislerini ve veteriner hekimleri aşırı meşgul ettiğini ve arzuladıkları düzeyde çiftçilerin tarlasına , ahırına gidemediklerini belirten Kirişci, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bunu sağlayacak bir “yeminli tarım müşavirliği”, bunun alt başlığı olarak yeminli gıda mühendisi, yeminli ziraat mühendisi, yeminli su ürünleri mühendisi, yeminli veteriner hekimler olacak. Aynı Hazine ve Maliye Bakanı Sayın Nebati’nin yetkilerini haiz yeminli mali müşavir gibi yeminli tarım müşavirleri de benden alabileceği yetkileri alacak, sorumluluk da yüklenecek bu danışmana. Hangi zamanda, hangi ilacın, hangi miktarda atılması gerektiğine, hangi işlemlerin, ne şekilde yapılması gerektiğine ilişkin müşavirlerimiz üreticilerimize danışmanlık hizmeti verecek. Biz şu an onun eksikliğini hissediyoruz. Bu benim milletvekilliği dönemimden kalan bir özlemim. Bir meslek insanı olarak bizim meslektaşlarımızın, üreticimizin hemen yanı başında olmasını, onlara tabiri yerindeyse her dakika, her saniye yardımcı olmalarını yürekten istiyoruz. Bunu başardığımız gün, tarımımız bir tık yukarıya taşınmış olacak. “
Küçükbaşın yaygınlaşmasını sağlamalıyız
Bakan Kirişci, canlı hayvan varlıkları ve buna bağlı olarak et üretimlerinin artmaya devam ettiğini belirterek, şöyle konuştu:
“2002’de 10 milyon civarında büyükbaşımız vardı, şu anda 18 milyon. 8,5 milyon ton süt üretiyorduk, şu an 24 milyon ton üretim yapıyoruz. 39 milyon civarında küçükbaşımız varken, bugün 57 milyon. Türkiye’nin kendi coğrafyası dikkate alınarak bunların artırılması gerekir. Biz kendimizi Almanya veya Kuzey Avrupa ülkeleriyle mukayese edemeyiz. O ülkelerin aldığı yağışlar ve sahip olduğu ekolojik varlıklarla kendimizinkileri bir tutamayız. Bu coğrafya küçükbaşın coğrafyasıdır. Biz küçükbaşı öne çıkarmalı ve yaygınlaşmasını sağlamalıyız.”
Kirişci, büyükbaşı desteklerken, küçükbaşın dezavantajlı hale gelmesini önlemeyi ve ikisi arasında denge sağlamayı amaçladıklarını vurguladı.
Kırsaldan kente göçü önlemeye yönelik çalışmalar
Çiftçilerin yaptığı işin kutsallığına da dikkati çeken Kirişci, İtalyan, İspanyol, Portekizli çiftçilerin salgın döneminde evlerinden çıkmadığını ancak Türk çiftçilerin, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın kararıyla tarlalarına, bağ ve bahçelerine giderek üretmeye devam ettiğini hatırlattı.
Bu üretimlerin, kırsalın yeniden tahkim edilerek daha da geliştirilmesi gerektiğini belirten Kirişci, “O yıllarda eğitim ve sağlık hizmetleri belki yeterli değildi ancak bugün aslında kırsalımızın her şeyi var. Kırsala dönmek için de can atan büyükşehirlerde yaşayan epeyce de insanımız var. Biz bundan dolayı küçük aile işletmeciliğini teşvik ediyoruz. Bundan hareketle kırsala dönüşün hızlanacağını düşünüyoruz. Kadınlarımızı kırsalda tutmak için Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığımızla da çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Özellikle kadının sosyal güvenceye sahip olması adına atılacak adımları tartışıyoruz.” değerlendirmesini yaptı.
Milli Eğitim Bakanlığı ile de imzaladıkları protokole de değinen Kirişci, metruk vaziyetteki köy okullarının restore edilmesi ve oraların bir sosyalleşme merkezi haline gelmesi için müşterek çalışma yürüttüklerini anlattı.
Kirişci, amaçlarının, tarımın önemsenmesi için kırsala bakış açısını değiştirmek olduğunun altını çizerek, bu çerçevede kırsaldaki insanların elinden tutulması gerektiğini söyledi.
Meraların ıslah edilmesi
Kirişci, Türkiye’de yaklaşık 14-15 milyon hektar mera alanı bulunduğunu ancak buraların arzulanan düzeyde ıslah edilemediğini belirterek, “Özellikle mera alanlarının bulunduğu coğrafyadaki üreticilerimizle meraların ıslah edilmesi konusunda çalışmalar yürüteceğiz. Ormanlarımız öyle veya böyle korunuyor. Ormanın, 6831 sayılı Orman Kanunu’ndan dolayı büyük bir gücü var. Ancak meralar tabiri caizse her türlü tecavüze, işgale açık konumda bulunuyor. Bizim merayı korumamız ve ıslah etmemiz lazım. Bizim dönemimizde 1,5 milyon hektarlık kısmı konusunda ciddi bir çalışma yürütüldü, yürütülüyor ama mutlak surette özel sektörün, vatandaşın ve üreticinin sisteme dahil edilmesi gerekiyor.” diye konuştu.
Hasat takviminde 15 günlük kayma oldu
İklim değişiminin ve küresel ısınmanın dünyanın gündeminde yer alan konular olduğunu anımsatan Kirişci, coğrafyalara, ekolojilere ve iklimlere uygun çeşitlerin üretilmesinin önemine işaret etti.
Vahit Kirişci, bu yıl hasat takviminde en az 15 günlük bir kayma olduğunu vurgulayarak, sözlerini, “Çok yıllık veya meyve ağaçlarında bu pek mümkün değil ama diğer ürünlerde hastalık ve zararlılara, kuraklığa veya rutubete dayanıklı çeşitler geliştiriliyor. Bu çeşitleri de üreticilerimize kullandırmanın gayreti içerisindeyiz. İstiyoruz ki sertifikalı tohum kullanımı yaygınlaşsın. Ekilmeyen alanlarla ilgili tohumun yüzde 75’ini biz sübvanse ettik. Üreticimize ‘burası boş kalmasın, üretim yap’ dedik. Bu tür tedbir ve desteklerimiz var.” diye tamamladı.