Ana Sayfa Arama Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Prof. Dr. Ömer Göksel İşyar

Başlangıcından günümüze Ukrayna Savaşı’nın aşamaları (3. bölüm)

Herkesin ortaklaşa ve net olarak gördüğü üzere, savaş, esasında Rusya ile Batı arasındaydı. Putin, Valdai Kulübü’nde yaptığı konuşmalarında, çok kutuplu bir dünyanın oluşturulması yönünde oldukça kararlı görünüyor ve Batı medeniyetini de “şeytanî” olarak nitelendiriyordu. 

Türkiye ise her şeye rağmen yine de bu kutuplaşmanın dışında kalmaya çaba gösterdi. Öyle ki İstanbul, bu süreçte büyük faydalar sağladı ve Ukrayna’dan dünyaya tahıl-hububat-gübre sevkiyatının yönetim üssü haline geldi. Yani esasında Türkiye, bu kutuplaşmanın dışında kalarak, savaştan büyük yararlar elde etmeye çalıştı. Ankara, AB’nin Rusya’ya yönelik uyguladığı yaptırımların hiçbirine de katılmadı. Hatta The Wall Street Journal’da Jared Malsin, Anna Hirstenstein ve Andrew Duehren’in ortak imzasıyla 24 Aralık 2022 tarihinde yayımlanan “Ukrayna Savaşı Türkiye’yi Rusya ile Yakınlaşmaya İtiyor” başlıklı makalede, Türk-Rus ilişkilerinin bu süreç boyunca geçirdiği olumlu değişimler ve bunların Suriye’deki sonuçları tüm boyutlarıyla değerlendirilmiştir.

ukrayna savaşı.2

Ukrayna Savaşı ise gün geçtikçe daha da sertleşti ve 4 bölgenin Rusya’ya katılım referandumunun Moskova tarafından onaylanmasının ardından, Zelenski yönetimi, 18 Ekim 2022 tarihinde çıkardığı bir kararname ile Ukrayna devleti adına Rusya ile görüşme masasına ‘şartsız-koşulsuz oturulmasını’ resmen yasakladı. Batılılar da bu kararı tereddütsüz desteklediler. 

Bu arada Rusya’nın Ukrayna’daki noktasal bazı hedefleri vurmak için, İran menşeli SİHA’ları kullandığına dair bir takım haberler çıktı. Fakat Kremlin sözcüsü Dmitri Peskov (18 Ekim) bu iddiaları yalanladı. Batı ise, Ukrayna’ya açıkça her türlü askerî yardımı göndermeyi sürdürdü. Dolayısıyla Ukrayna, ancak bu yardımları alarak, savaşmaya devam edebildi. 

ukrayna baraj

Rusya bir yandan da, Ukrayna’ya bazı pozitif mesajlar vermek suretiyle, onu savaştan caydırmaya çalıştı. Nitekim General Surovikin (19 Ekim) “Ukrayna ile Rusya tek millettir; NATO’dan kurtulalım” ve “Ukrayna’nın sadece NATO’dan bağımsız ve Rusya’ya dost bir ülke olmasını istiyoruz; onun için harekâtı bilhassa yavaş ilerletiyoruz” demiştir. Çünkü ona göre, NATO, Kiev yönetimini, o sırada bilhassa Herson bölgesine yönelik olarak yasaklı savaş yöntemleri kullanmaya teşvik ediyor ve hatta bu yönde zorluyordu. Gerçekten de bu sırada Ukrayna güçleri, Herson’daki Kakhovka Hidroelektrik Santrali’ne bir füze saldırısı gerçekleştirdi. Dolayısıyla Ukrayna tarafı, Rusya’nın bazı yumuşatıcı sözleri karşısında oralı olmadı ve hatta Zelenski, savaşın başlamasından önceki, “Ukrayna’nın 5 Aralık 1994-Budapeşte Memorandumu’ndan çekilerek, tekrar nükleer bir güç olmak isteyebileceği” doğrultusundaki yaklaşımına geri dönme temayülü gösterdi. Zelenski bu konuda daha önce tam olarak şöyle demişti ve tekrardan da demeye başlamıştı: “Memorandumun tarafları olan ABD, İngiltere ve Rusya bize gerçek güvenlik garantileri vermezlerse, 1994 antlaşmasının tüm maddelerini geçersiz kabul ederiz ve NPT’den (Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Antlaşması’ndan) çekiliriz”. Bu yaklaşım, tabii ki, Rusya’nın güvenliği açısından çok ciddi bir tehdit olarak algılanmıştır. Rusya, hemen yanı başında böyle bir şeyi asla istemezdi. Tıpkı ABD ve İsrail’in, İran’da böyle bir şeyi görmek istemedikleri gibi… Bu durumda, Rusya’nın endişeleri daha da arttı. Hatta Moskova yönetimi, 25 Ekim’de yaptığı bir açıklamada, “Ukrayna’nın gizlice ‘radyoaktif kirli bomba’ üretme aşamasında olduğunu” iddia etti.

rusya ukrayna savaşıpg

Savaş bu şekilde tırmanmaya devam ederken, ABD birliklerinin de, 23 Ekim tarihinden itibaren, Ukrayna’daki çatışmalara daha fazla angaje olmayı planladıklarına dair bazı haberler ortalıkta dolaşmaya başlamıştı. Bunun hemen ardından da, 29 Ekim 2022 tarihinde, İHA’lar kullanılarak, Rusya’nın Sivastopol’daki savaş ve sivil gemilerine yönelik bir dizi terörist saldırılar düzenlendi. Rusya bu saldırıların açıkça İngiliz savaş uzmanları ve ajanlarının yönlendirmesinde Ukrayna ordusu tarafından yapıldığını iddia etti. Nitekim Rus Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Maria Zaharova’nın açıklamasına göre (1 Kasım), “Ukrayna’nın Mıkolayiv bölgesindeki Oçakiv (Özi) kentinde çok sayıda İngiliz ajanının bulunduğu” tespit edilmişti. Bunlar emekli SAS komandolarıydı ve daha önce de Kuzey Akım-1 boru hattına yapılan terörist saldırı eylemini organize etmişlerdi. Kırım’daki enerji hatlarına yönelik planlanan bir terörist saldırı da, 2 Kasım günü, Rusya Federal Güvenlik Bürosu (FSB) ajanları tarafından son anda engellenmiştir. 

Bu gibi tırmandırıcı terör eylemleri karşısında genelde sessiz kalmayan Cumhurbaşkanı Erdoğan ise (3 Kasım günü), Batıya, “Yanlış yapıyorsunuz; bu bana da yapılsa, ben de Putin gibi davranırım” diyerek tepki göstermiştir. Dolayısıyla bu tür saldırılar Türkiye’yi de fazlasıyla rahatsız etmiştir. Çünkü o aşamada hedef alınan Rus gemilerinin çoğu, tahıl koridorunun güvenliğini sağlama vazifesini ifa ediyorlardı. 

tahil-krizi-aa_16_9_1667142917

Rusya ise, bunlara tepki olarak, tahıl koridoru anlaşmasından çekildiğini duyurdu ve Ukrayna topraklarına 50’den fazla seyir füzesi atarak karşılık verdi. Füzelerin 44 adedi Ukrayna hava savunması tarafından başarıyla avlandıysa da, bu saldırılarda, 31 Ekim günü, Ukrayna’nın Dnipro Hidroelektrik Santrali ağır hasar aldı; Zaporijya’nın enerji altyapısı da ciddi tahribat gördü. 

Türkiye ise bu durumda, tehlikeye giren tahıl koridoru anlaşması konusunda, taraflar arasında yeniden uzlaşma sağlanabileceğini düşünüyordu. Ne de olsa, o güne kadar toplamda 409 gemi, 9.3 milyon ton tahılı Ukrayna limanlarından güvenle Türkiye’ye ve oradan da dünyaya taşımışlardı. 

Nitekim Türkiye’nin bu aşamadaki girişimleri sonuç verdi ve Putin, 1 Kasım günü yaptığı açıklamada, “anlaşmadan çekilmediklerini”, sadece, “anlaşmanın yürütülmesini bir müddet için durdurduklarını” duyurdu. Yani nakliye süreci, Rus gemilerinin yaşadıkları güvenlik sorunu nedeniyle askıya alınmış oldu. Türkiye ise tabii ki, tahıl koridorundan sevkiyatların kaldığı yerden devam edebilmesi yönündeki arabuluculuk faaliyetlerini artırarak sürdürdü. 

rusya kısmi seferberlik908b2

Ayrıca Rusya’nın 21 Eylül tarihli Kısmî Seferberlik kararı gereğince, toplam 300 bin yedek askerinden 87 bininin eğitim süreci, 1 Kasım 2022 tarihi itibarıyla tamamlandı. Bu askerler yeni birlikler şeklinde cepheye sevk edildiler. 

Bu arada taraflar, Herson’da büyük bir savaşa doğru adım adım yaklaşıyorlardı. Ukrayna güçleri, Herson’un geri alınması için planlar yapıyordu. Öte yandan Zelenski, 7 Kasım günü yaptığı açıklamada, Rusya’yla yeniden müzakere masasına oturabilmek için (Rus birliklerinin Ukrayna topraklarından tamamen geri çekilmesiyle ilgili) “5 ön şart” ileri sürdü. ABD de, bunu destekledi. Ama bu 5 şartın Rusya tarafından kabul edilmesi, neredeyse imkânsızdı. Nitekim öyle de oldu.

Bütün bu gelişmeler, sahada büyük çatışmaların hemen arifesinde olunduğunun işaretiydi. Hatta Sırbistan lideri Aleksandar Vucic, tüm Batı ülkelerini uyararak, böyle bir savaşın olası zararlı sonuçlarının İkinci Dünya Harbi’ndeki “Stalingrad Yenilgisiyle” benzerlik taşıyacağını vurguladı. 

Tüm bu uyarıları ve Batı destekli Ukrayna planlarını göz önüne alan Rusya ise, o an için, çok önemli bir geri adım attı ve böylelikle, savaşta dördüncü aşamaya geçildi. Soğuk kış mevsiminin yaklaşmakta olduğunu göz önüne alan Rus Savunma Bakanı Sergey Şoygu, 10 Kasım (2022) günü verdiği emirle; ‘Rus birliklerini Dinyeper nehrinin batı kıyısından doğu kıyısına hızlıca çekerek’, Herson bölgesinin merkezinden ricat ettirdi. Ukrayna birlikleri ise, bu durumda 13 Kasım’da, Herson’un merkezine girdiler. Hâsıl olan bu yeni koşullar altında, Rus kontrolündeki Herson’un geçici bölgesel yönetim merkezi, Henichesk kenti olarak ilan edildi. Ruslar bu şekilde, Dinyeper nehri boyunca daha geride ama daha sağlam yeni bir ‘savunma hattı’ kurmuş oldular. NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg ise, daha önceki evrede (Eylül 2022) Harkov, Kupyansk ve Donetsk HC’deki Krasnıy liman kasabasından sonra, Herson’da da şahit olunan bu Rus ricatı sürecini, genel olarak “Ukrayna’nın zaferi” olarak nitelendirdi ve Kiev’e erken bir kutlama mesajı gönderdi. Batıdaki genel kanı da aynı istikametteydi. Dolayısıyla Batıda ve Ukrayna’da, bir çeşit zafer sarhoşluğu yaşanmaya başladı. Ama ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan daha gerçekçiydi. Nitekim ona göre, Ukrayna’nın Herson’daki son başarısıyla birlikte, tam da bu noktada, taraflar arasındaki müzakerelere bir şans tanınabilirdi. Ancak Rusya, Zelenski’nin, “Ukrayna’da işgal edilen topraklardan tümden geri çekilme” şeklinde ifade ettiği ön şartını asla kabul etmedi. Bunu 14 Kasım günü, Rus Dışişleri Bakan Yardımcısı Aleksandr Gruşko, bir kez daha net olarak açıkladı. Aynı gün Zelenski ise, Ukrayna güçlerinin eline geçen Herson’un merkezine gitti. Bu görüntünün verdiği şevkle, AB’nin Dış ve Güvenlik Politikaları Yüksek Temsilcisi Josep Borrell de, ‘AB’nin 14.000 Ukrayna askerini eğiteceğini’ açıkladı. Ancak bilindiği üzere, Macaristan, AB’nin Ukrayna’ya yardımlarını (18 milyar Euro’luk AB yardım paketini) bloke etme politikasını sürdürdü ve askerî eğitim amaçlı yardım misyonuna da katılmadı.

zelenski-1

Ardından Volodimir Zelenski, 15 Kasım 2022’de Bali’de yapılan G-20 zirvesine katıldı ve yenilmiş saydığı Rusya’ya, katılımcı liderlerin huzurunda, 10 maddeden oluşan yeni bir barış planı önerisinde bulundu. Aynı gün, BM-Genel Kurulu da toplanarak, Türkiye’nin de aralarında olduğu 94 üyesinin olumlu oyuyla (14 ülke ‘karşı oy’ kullanırken, 74 ülke ‘çekimser’ kaldı) Rusya’nın Ukrayna’ya yüklü bir “savaş tazminatı ödemesini” kararlaştırdı. Batının gözünde sanki savaş Rusya’nın mağlubiyetiyle bitmiş de, sıra tazminat ödenmesi konusuna gelmiş gibi bir algı yaratılmak istendi. Ancak bahsi geçen bu karar ve plana kesinlikle uymayan Rusya, kendi haklılığını savunmaya ve savaşmaya devam etti. 

Gerçekten de Rusya’nın bu aşamada uğradığı askerî başarısızlıklar, Kiev’i oldukça cesaretlendirdi ve süregelen Rus ricatı karşısında Ukrayna toplumunun morali hayli yükseldi. Her şeyden önce, kendi topraklarını savaşarak geri alabileceklerine dair inanç ve güvenleri arttı. Batı da bu aşamada, Rusya’nın zaaflarının farkına varmaya başladı. 

Bu özgüven ve heyecanla, Rus topraklarına füze saldırısında bulunan Ukrayna, yanlışlıkla Polonya topraklarını (sınıra yakın Przewodow köyünü) vurdu. Zelenski bu füzeleri Rusların attığını iddia etti ve hatta “Bu, NATO topraklarına bir Rus saldırısıdır” propagandasını yapmak istedi. Rusya ise, bu saldırıdan sorumlu olmadığını açıkladı. Nitekim Polonya otoriteleri de, füzelerin Ukrayna tarafından yanlışlıkla atıldığını tespit ettiler. Hâlbuki o sırada Rusya, gerçekten de, yoğun füze saldırılarıyla Ukrayna’nın enerji altyapısını imha etmeye çalışıyordu.

Anlaşılan bu safhada, genel görüntüsü itibarıyla savunmaya geçen ve cephede oldukça zorlanmaya başlayan Rusya, savaşın bazı noktalarında kısmî başarılar gösterse de; durum kendisi açısından çıkmaza girmişti. Bu koşullar altında, Wagner gibi paralı askerler, cephede daha fazla görev üstlenmeye başladılar. Batıdan daha fazla lojistik, istihbarat konulu, iletişimsel ve siyasal destek alan Ukrayna ise, Rusya’ya karşı ağır silahlar kullanarak tam bir muharebe başlattı. 

Rusya’nın önünde, artık muazzam uzunlukta bir cephe hattı bulunuyordu. Putin ise, bu yeni ama zorlu şartlara göre değişimi, Rus toplumunu pek de ‘irrite etmeden’ yapmayı tercih etti. Örneğin “tam” değil, “kısmî seferberlikte” ısrarcı oldu. Dolayısıyla savaş, sanki ilk etaptaki özel askerî operasyon devam ediyormuş gibi yönetildi. Ama cephedeki ve anayurttaki duygular arasındaki kopukluklar ve tezatlıklar da zaman zaman kendini tüm açıklığıyla gösterdi. Bundan dolayı askerî komuta kademesi içinde de bazı uyumsuzluk ve anlaşmazlıklar ortaya çıktı. Rus liderliği, savaşın toplumda tüm boyutlarıyla hissedilmesine pek izin vermek istemedi. 

İşte tam da bu aşamada, Kiev yönetimi ve Batı, savaşın kötü ve acımasız yüzünü Rus toplumuna daha yakından hissettirebilmek ve Rusya’daki toplumsal kaosu mümkün olduğunca körükleyebilmek için, ses getiren bazı terörist taktiklere tevessül ettiler. Bu durum ise, savaşın beşinci aşamasının bir göstergesi olarak kabul edilebilir. Ukrayna güçleri tarafından Rus şehirleri hedeflenip, mümkün olduğunca sivil kayıplar verdirilmeye çalışıldı. Ukrayna ordusunun başkomutanı Valerii Zalujni ise, bu aşamada, “asla durmayacağız” mesajını veriyordu.

Bu koşullar altında Rus Dışişleri Bakanı Lavrov da, gidişatı “Batı destekli bir hibrit savaş” olarak tanımlamıştır. Bu hibrit savaş, Batıdan Ukrayna’ya her türlü silah sevkiyatını, askerî eğitimi, istihbarat bilgilerinin paylaşımını ve hedef belirleme imkânlarından yararlandırmaya kadar birçok şeyi kapsıyordu. 

Rus otoriteleri için bu savaş aynı zamanda, NATO’nun Ukrayna’da Rusya’ya karşı yürüttüğü bir “vekâlet savaşıydı”.

Açıkça söylemek gerekirse, Rusya’nın ‘elektronik harp yetenekleri’, bu yeni safhada, normal konvansiyonel güçlerine nazaran daha ön planda gözüktüler. Nitekim Rus elektronik savunma sistemleri, gerek Ukrayna’nın elindeki quadkopterlere ve gerekse de octokopterlere karşı oldukça etkili oldular. Rusya, küçük çaplı olup havada asılı durabilen bu saldırı cihazlarına karşı, Poseidon ve Minotaur gibi sinyal karıştırıcı sistemlerini kullanarak mücadele verdi. Daha adları sayılamayacak kadar çok sayıda ve karmaşık (Torn, SB-636, Suet-KU, R-934-B Sinitsa, R330Zh-Zhitels gibi) Rus elektronik harp sistemleri de sahada başarıyla kullanıldı.  

Savaşın gidişatı içinde, Ukrayna tarafı, yeniden ateşkes görüşmelerine başlama konusunda, artık hiç de hevesli değildi. ABD Genelkurmay Başkanı Mark A. Milley ise, müzakerelerin bir an önce yeniden başlatılmasını savunmakta, Kiev’e nazaran daha ileri bir pozisyondaydı. Kış şartları tam anlamıyla bastırmadan önce, müzakerelere gidilmesi yararlı olacaktı. Nitekim Pentagon sözcüsü Patrick Ryder da, Ukrayna’nın Patriot hava savunma sistemi taleplerinin ABD tarafından reddedildiğini açıkladı. Daha doğrusu bu konu hakkındaki nihai karar yetkisi, NATO’ya deruhte edildi. NATO dışişleri bakanlarının 29-30 Kasım tarihlerinde Bükreş’te gerçekleşen toplantısında, Ukrayna’nın ‘Patriot’ talebi hususu ele alındı. Ancak buradan da net bir sonuç çıkmadı; sadece bu konudaki temasların sürdürülmesi (Ramstein Formatı çerçevesinde) kararlaştırıldı.

Bir yandan da, savaşın iyice kızıştığı bu koşullar altında, Türkiye bir kez daha arabuluculuk yaparak, CIA başkanı William B. Burns ile Rus Dış İstihbarat Servisi-SVR’nin başkanı Sergey Narışkin’in 14-15 Kasım 2022 tarihlerinde Ankara’da (Bağlıca’daki MİT yerleşkesinde) biraraya gelmelerine aracı oldu. Dolayısıyla Türkiye, Ukrayna Savaşı devam ederken, savaşın taraflarına yönelik olarak, oldukça başarılı bir “istihbarat diplomasisi” yürüttü. Bu buluşmadaki temel amacın, Rusya’nın olası bir nükleer silah kullanmasını engellemek, yani ‘nükleer risk yönetimi’ olduğu açıklandı. Bahsi geçen toplantıda Ukrayna ile ilgili olarak ise hiçbir somut karar alınmadı. Hatırlanırsa, MİT daha önce de, Rusya ve Ukrayna arasındaki geniş kapsamlı esir takasının gerçekleştirilmesinde aracı olmuştu. Yine MİT, 27 Nisan 2022 günü, Rus pilot Konstantin Yaroshenko ile Amerikalı deniz piyadesi Trevor Reed’in karşılıklı takasında da etkin rol oynamıştı. 

Adları geçen 2 istihbarat servisi arasındaki arabuluculuk girişiminden 3 gün sonra ise, (18 Kasım), Türkiye’de (İstanbul’daki Kalender Kasrı’nda) gerçekleştirilen dörtlü görüşmenin (Türkiye, Rusya, Ukrayna ve BM temsilcileri arasında) neticesinde, önemli bir adım daha atıldı. Rusya tarafından Tahıl-Gübre Koridoru Anlaşması’nın dondurulması için öngörülen sürenin bitimine 2 gün kala, söz konusu anlaşmanın yürürlüğünün 120 gün daha uzatılmasına karar verildi. 

Öte yandan Rusya, kısa bir fasılanın ardından, savaş atmosferine geri döndü ve 22 Kasım günü itibarıyla, Ukrayna genelindeki yoğun hava saldırılarını yeniden başlattı. Rusya’nın bir anlamda savaşa geri dönüşü olarak telakki edilen bu durum, savaşın altıncı aşaması olarak yorumlandı. Nitekim Rusya’nın saldırıları o kadar şiddetliydi ki, Ukrayna genelinde uzun süreli elektrik kesintileri yaşandı. AB liderlerine (en başta da AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen’e-30 Kasım 2022) göre, Rusya bu şekilde açıkça “savaş suçu” işliyordu. Bu safhada Ukrayna’nın altyapısı o denli tahrip edildi ki, von der Leyen, NATO-Bükreş toplantısında (29-30 Kasım 2022), AB’nin kasalarında rehin olarak tutulan 300 milyar Euro değerindeki Rus rezervinin, Ukrayna’nın yeniden inşası için kullanılmasını önerdi.

Bütün bu olumsuz koşullara rağmen, Tahıl-Gübre Koridoru projesi ise, eskisi gibi problemsiz işlemeye devam etti. Yani gidişatında herhangi bir aksama olmadı. 

Avrupa Birliği ülkeleri ve NATO ise, Ukrayna’ya her geçen gün daha gelişmiş silahlar gönderdiler. Ukrayna birlikleri de, bu silahlara kavuştukça, sahada daha başarılı oldu. Yani cephede böyle bir korelasyonel gerçekliğin varlığı göze çarptı. 

Ancak ABD, bu aşamada bir yandan da, savaşın daha da uzamasından çok, bir an önce ateşkes sürecine geçilmesini destekledi. Hatta Başkan Biden (2 Aralık), “Savaşı bitirmek için Putin’le konuşmaya hazırım” mesajını verdi. ABD başkanının bunun için tek bir şartı vardı; o da, daha önce belirtildiği üzere, ‘Rus birliklerinin Ukrayna topraklarından tamamen çıkmasıydı’. Rusya ise tabii ki, Kremlin sözcüsü Dmitri Peskov’un ağzından, bu koşulu derhal ve bir kez daha reddetti. Bunun ardından Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron topa girerek, 4 Aralık günü, “Ukrayna’daki çatışmalar çözümlendikten sonra, Rusya’nın güvenliği için nihaî garantilerin verilmesi” teklifinde bulundu. Rusya bu teklife de sıcak bakmadı. Yani, savaş acımasız çehresini göstermeye devam etti. 

7 Aralık günü, Ukrayna ordusuna ait SİHA’lar, bir Rus hava üssünü (Ukrayna sınırından yüzlerce kilometre uzaktaki Engels Hava Üssü’nü) hedeflediler. Esasında bundan önce de, 2 Rus hava üssü saldırıya uğramıştı. Peşinden bir dördüncüsü daha (Moskova’ya arabayla birkaç saat uzaklıktaki Ryazan Üssü) SİHA’larla vuruldu.

51168

ABD ise, hemen ‘iyi polis rolü oynayarak’ Ukrayna’nın bu tip saldırılarını onaylamadığını bildirdi. Hatta Amerikan Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Ned Price (7 Aralık 2022): “Biz Ukrayna’ya sınırlarının ötesindeki yerlere saldırı düzenlesin diye yardım etmiyoruz” açıklamasında bulundu. Bu arada Avrupa ülkeleri (başta da Almanya olmak üzere), Ukrayna’ya doğrudan Patriot vermeye yanaşmadılar. Bunları Polonya-Ukrayna sınırının Polonya tarafına yerleştirmeyi uygun gördüler. Böylelikle Rusya daha fazla tahrik edilmemiş olacaktı. 

Bu saldırılar karşısında Rusya ise iyice zorlanmaya ve işi daha da ağırdan almaya başladı. Putin, 8 Aralık günü, halkına şu mesajı verdi: “Askerî operasyonumuz, düşündüğümüzden daha uzun sürebilir. Ne de olsa, yeni toprakların ortaya çıkması, Rusya için önemli bir sonuçtur”. Nitekim Rus Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Zaharova da (9 Aralık), “ABD, Ukrayna’daki çatışmaları 2025’in sonuna kadar körüklemeyi planlıyor” iddiasında bulundu.

Batı ise, Zelenski’yi bu askerî başarılardan dolayı, her türlü övgüyle desteklemeye devam etti. Nitekim Time dergisi (8 Aralık), “yılın kişisi anketinde”, bu unvanı Zelenski’ye vermeyi uygun buldu. Kapağına taşıdığı Ukrayna liderini, “Ukrayna’nın Ruhu” sözleriyle tanımladı. Ama bu zafer nidalarının ötesinde, işin aslı biraz farklıydı. Nitekim AB Dış ve Güvenlik Politikaları Yüksek Temsilcisi Josep Borrell, “AB’nin silah ve teçhizat stokları hızla tükeniyor” şeklinde bir acil durum tespitinde bulunmuştur.

Zelenski ise, 13 Aralık’ta Rusya’ya yeni bir barış çağrısında bulunarak, “Rus birliklerinin Noel’e kadar Ukrayna topraklarından geri çekilmesini” istedi. Burada esasında Ukrayna lideri, G-20 zirvesinde sunduğu 10 maddelik barış planını (Ukrayna Formülü’nü) tekrar gündeme getirmiş oldu. Ancak aynı gün, Ukrayna güçleri, Melitopol’de bir köprüye sabotaj gerçekleştirdiler. Bu köprü, Melitopol ile Azak Denizi’ndeki Berdyansk’ı birbirine bağlıyordu. Öte yandan Kiev yönetimi, daha ileri saldırılar yapmayı planladığı için, Almanya’dan ve diğer Avrupa ülkelerinden üstün teknolojili “Leopard-2 muharebe tankları” istedi. Almanya ise bunları vermekte oldukça isteksiz davrandı. ABD de, bu sırada, Ukrayna’ya verdiği silahların daha sıkı denetimi maksadıyla, “Measure” isimli özel programını devreye soktu. Ancak tüm bunlara rağmen Ukrayna, Batı desteğinden asla mahrum kalmadı. 

Unknown-1

Öyle ki, savaşın ulaştığı bu seviyede, Zelenski’nin ifadesiyle (22 Aralık), “Ukrayna ve ABD arasındaki müttefiklik ilişkileri günbegün güçlendi”. Hatta Ukraynalı lider, 24 Aralık günü yaptığı bir konuşmasında, açıkça, “ABD için savaştıklarını” itiraf etti. Ukrayna ve ABD arasındaki bu sıkı işbirliği ve yakınlaşma, savaşın bilhassa son 30 gününde kendini gösterdi ve nitekim ABD, Ukrayna’ya Patriotları verme konusundaki çekincesini kaldırdı. Putin’e göre (23 Aralık), ABD burada çok tehlikeli bir adım atmış oldu; çünkü “bu şekilde sadece savaşın uzamasına neden olacaktı”. Yoksa bu sistemlerin Rusya’ya herhangi bir zarar vermesi zaten beklenmiyordu.

Diğer yandan Ruslar, Ukrayna’nın enerji altyapısına yönelik ağır saldırılar yaptıkça, Zelenski yönetiminin, ülke dışına kaçmak zorunda kalan Ukraynalıların “geri dönmemelerini isteyen” açıklamaları da peş peşe geldi. Çünkü Ukrayna’nın altyapısı ve ekonomisi gerçekten de berbat bir haldeydi. Enerji sistemlerinin yaklaşık yarısı devre dışı kalmıştı. Ekonomide ise, Ukrayna’nın %35’lik bir Gayrı Safi Milli Hâsıla kaybı söz konusuydu.

(devam edecek…)

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER