Ana Sayfa Arama Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

Binalardaki sinsi tehlike “korozyon” yapıyı depreme dayanıksız hale getiriyor

İstanbul’da özellikle 2000 yılı öncesinde inşa edilen yapıların birçoğunda görülen korozyonun binaların taşıma gücünde azalmaya neden olduğu, bu nedenle kentteki yapı stokunun hızlı şekilde yenilenmesi gerektiği bildirildi.

Bu haberin fotoğrafı yok

Uzmanlar, Kahramanmaraş merkezli 6 Şubat’taki depremlerde meydana gelen yıkımın ardından beklenen Marmara depremi nedeniyle bütün dikkatlerin çevrildiği İstanbul’da 2000 yılı öncesinde inşa edilen yapıların birçoğunda korozyon görüldüğünü vurguluyor.

İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) İnşaat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mustafa Gençoğlu, AA muhabirine yaptığı açıklamada, korozyonun betonarme yapılardaki çeliklerin paslanması ile oluşan dayanım kaybının nedeni olduğunu söyledi.

Korozyonun zamanla meydana gelen çevre etkilerine bağlı olduğunu belirten Gençoğlu, “Korozyona bağlı bir yapıda betonarme elemanların genelde içindeki donatının paslanmasıyla ‘beton örtüsü’ dediğimiz, üstündeki kabuk kısmı, donatının boyuna doğrultusunda çatlar ve boşluklar oluşur. Elimizle hafifçe vurduğumuz zaman ‘tok’ diye bir ses gelir. Buradan da kolonda veya kirişte aşırı bir korozyon olduğu anlaşılır.” diye konuştu.

Gençoğlu, korozyonun kısa sürede meydana gelmediğini, minimum 5-6 yıllık bir süreçle başladığını anlattı.

Korozyonun İstanbul’da da çok yaygın olduğuna dikkati çeken Gençoğlu, “2000 öncesi yapılarda zamana da bağlı çevre koruması iyi yapılmadığında çevredeki su ve neme karşı yapı elemanlarında gerekli izolasyon kullanılmadığında korozyon zamanla çok aşırı derecede oluyor. İstanbul’da korozyonu araştırdığımızda 2000 yılı öncesi inşa edilen binaların hemen hemen büyük bir kısmında çok yaygın vaziyette gördük. Ancak korozyon bütün binalarda görülebilir.” dedi.

Fotoğraf: Kadir Kemal Behar/AA

Suya ve neme karşı korunmanın önemi

Binaların izolasyonunun iyi yapılması gerektiğini dile getiren Gençoğlu, yapıların suya ve neme karşı korunmasının önemli olduğunu ifade etti.

Gençoğlu, binalarda ve özellikle bodrum katlarında havalandırmanın iyi olması gerektiğinin altını çizerek, “Binaların suya karşı çevre izolasyonuyla korunması gerekiyor. Korozyon bodrum kattan başlayarak üst katlara doğru da devam edebiliyor. Korozyon, betonarme yapıların maalesef göçme nedenlerinden gösterilebilir. Korozyona karşı ciddi tedbir almak lazım. Yapısal kimyasallar ile korozyonlu alanın temizlenip üzerinin özel betonlar ve harçlarla kapanması gerekiyor.” uyarısını yaptı.

“Korozyon başlamış binada 5 yılda taşınma gücünde yüzde 50 kadar azalma yaşanıyor”

İstanbul Arel Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Bölümü Başkan Yardımcısı Dr. Sinan Cansız ise korozyonun beton içindeki demirin hava ile temas ederek oksitlenmesi sonucu meydana gelen aşınma miktarı olduğunu söyledi.

Binaların beton dayanımı zayıf olduğunda 3 santimetre beton ile kaplı da olsa oksijenin betondaki demire ulaşıp korozyona yol açabildiğini anlatan Cansız, “Korozyon nedeniyle demir çaplarında yıllık 0,25 milimetreye kadar azalma meydana geliyor. Bu azalmadan kaynaklı korozyon başlamış bir binada 5 yılda taşınma gücünde yaklaşık yüzde 50 kadar azalma yaşanıyor.” ifadelerini kullandı.

Dr. Cansız, yaşanan kayıpla korozyon nedeniyle binaların orta hasarlı konuma geldiğini vurgulayarak, şunları söyledi:

“Binalarda sadece betonun kaliteli olması korozyonun engellenmesine sebep değildir. Yapının nemli, su alan bir bölgede olması sebebiyle kolonlarında veya kirişlerinde şişmeler meydana gelirse çatlaklar oluşursa bu çatlaklardan oksijen nüfuz ediyor ve içindeki donatıyı paslandırıyor. Bu nedenle beton dayanımı C25-C30 mertebesinde olacak. İkincisi kabuk betonda herhangi bir çatlak olmayacak ki içine oksijen girmesin ve donatı korozyona uğramasın.”

Eski yapılar riskli

İstanbul’daki konutların yaklaşık 2,7 milyonunun 2000 yılı sonrasında inşa edildiğini aktaran Cansız, bunların birçoğunda korozyonun had safhaya ulaştığını vurguladı.

Cansız, kentteki eski yapı stokunun hızlı şekilde yenilenmesi gerektiğini dile getirerek, “İstanbul’da Bağcılar, Büyükçekmece, Bakırköy’de korozyona baktık. Eski yapıların yaklaşık yüzde 50’sinde korozyon var. Yeni yapılarda da yaklaşık yüzde 20 mertebesinde korozyon olduğunu gördük. Yeni yapılarımız yaklaşık 70 ile 80 yıl ömre sahip yapılar. Eğer bir yapıda korozyon başladıysa bu yeni yapı dahi olsa ömrünü 30-40 yıla düşürebilir.” değerlendirmesinde bulundu.

Yapıları korozyondan korumanın en temel yollarından birisinin su ile temasını kesmek olduğuna değinen Cansız, yapının taşıyıcı elemanlarındaki kabuk betonunun mutlaka çatlaksız bir şekilde onarılması gerektiğini sözlerine ekledi.

“Korozyonlu bölgenin tamiratı dikkatli yapılmalı”

İstanbul Aydın Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Öğretim Üyesi Dr. Hakan Koman da İstanbul’da 2000 öncesi binalarda deniz kumu kullanıldığını, bu durumun da “korozyon” oluşturduğunu söyledi.

Halk arasında “su korozyona neden oluyor” diye yanlış bilinen bir durumun olduğunu vurgulayan Koman, “Su, korozyonu hızlandırıcı bir etkendir. Hızlı klorür testi ile veya başka şekillerde korozyon ve hızı ölçülebilir.” dedi.

Koman, korozyona uğrayan yapılarda boyuna doğrusal çatlaklar görüldüğünü aktararak, şunları kaydetti:

“Korozyonlu bölgenin tamiratı dikkatli yapılmalıdır. İlk akla gelen donatılara kadar bölgeyi kırmak, donatıları temizlemek ve yüksek dayanımlı harçla tekrar kapatmaktır. İstanbul’daki binalarda deprem beklendiği için güçlendirme gündeme gelmiştir. Eğer korozyonlu donatıların bulunduğu bir elemanda güçlendirme amaçlı yeni ve temiz donatılar kullanılacaksa eski korozyonlular yenileri de korozyona uğratabilir. Bu sebeple ancak temizlendikten sonra uygulama yapılmalıdır.”