Netanyahu başbakanlığındaki koalisyon hükümetinin, yargının yetkilerini kısıtlayan ve iktidarın buradaki atamalarda söz sahibi olmasını öngören “yargı reformu”, ülke genelinde 13 haftadır protesto edilirken, düzenlemenin durdurulması çağrısında bulunan Savunma Bakanı Yoav Gallant’ın görevden alınması, bardağı taşıran son damla oldu.
Gallant’ın ardından Netanyahu’nun partisi Likud milletvekilleri Yuli Edelstein ve David Bitan da yasa tasarısının durdurulması ve diyalog önerisinde bulundu.
Başbakan Netanyahu’nun Gallant’ı görevden alarak düzenleme konusunda geri adım atmayacağının mesajını vermesi, yüz binlerce İsrailliyi sokaklara döktü ve ülkedeki siyasi krizi derinleştirdi.
İsrail’in New York Başkonsolosu Asaf Zamir, Gallant’ın görevden alınması üzerine istifa etti.
Hükümet karşıtı protestocular da başta Tel Aviv ve Batı Kudüs olmak üzere ülke genelinde meydanlara indi.
Göstericiler, Tel Aviv’de Ayalon Otoyolu’nu çift yönlü trafiğe kapatarak çeşitli noktalarda ateş yaktı. Batı Kudüs’teki eylemciler ise Başbakanlık konutuna yürüyerek polisle çatıştı. Netanyahu’nun partisi Likud’dan milletvekili ve bakanların evlerinin çevresinde de gösteriler düzenlendi.
Meslek kuruluşları greve gitti, en büyük havalimanında seferler durdu
Ayrıca ülke genelinde çok sayıda sektör ve meslek kuruluşu, hükümetin yargı düzenlemesine karşı grev kararı aldı.
İsrail’in en büyük işçi sendikası Hastadrut, Netanyahu’nun düzenlemeyi durdurduğunu açıklamaması halinde en kısa sürede genel greve gidileceğini duyurdu. Ülkenin en büyük uluslararası havalimanı Ben Gurion’da başlatılan grev nedeniyle seferler durduruldu.
Ülkedeki üniversiteler, İsrail Avukatlar Birliği, hastaneler ve sağlık çalışanlarının yanı sıra uluslararası restoran zinciri “McDonald’s” gibi özel firmalar ve alışveriş merkezleri de greve katıldıklarını ve iş bıraktıklarını açıkladı.
Haaretz gazetesi, ülkenin içinde bulunduğu durumu, “İsrail’in demokratik yönetiminin kaderini tehdit eden benzeri görülmemiş bir iç kriz” şeklinde değerlendirdi.
“İsrail, Yom Kippur Savaşı’ndan bu yana hiç olmadığı kadar büyük bir tehlike altında”
İsrail’in eski başbakanlarından Naftali Bennett, tartışmalı yargı düzenlemesinin oluşturduğu siyasi krizi, Mısır ve Suriye liderliğindeki Arap devletlerinin 6-25 Ekim 1973 tarihleri arasında İsrail’e karşı başlattığı “Yom Kippur” Savaşı’na (1973 Arap-İsrail Savaşı) benzetti.
Bennett, Twitter hesabından yaptığı açıklamada, yaşanan kriz için, “İsrail, Yom Kippur Savaşı’ndan bu yana hiç olmadığı kadar büyük bir tehlike altında.” yorumunda bulundu.
Ana muhalefet lideri önceki Başbakan Yair Lapid de Savunma Bakanı’nı görevden alan Netanyahu için, “İsrail Başbakanı, İsrail Devleti’nin güvenliği için bir tehdittir.” ifadelerini kullandı.
İsrail Meclisindeki Ortak Liste Partisi’nden Arap Milletvekili Ahmed Tibi de ülke genelindeki protestoları, 2010 yılında başlayan ve “Arap Baharı” olarak adlandırılan hükümet karşıtı ayaklanma ve isyanlara yol açan sürece benzetti.
Tibi, Twitter hesabından yaptığı paylaşımda, İsrail’deki krizi, “Arap Baharı” sürecinde sıklıkla kullanılan “Halk rejimin düşmesini istiyor.” sloganıyla yorumladı.
Hükümeti destekleyen sağcı gruplardan “karşıt gösteri” çağrısı
Yargı düzenlemesinin ülke genelinde kitlesel protestolar ve grevlerle yol açtığı siyasi krize karşılık, sağcı hükümetin destekçilerinden de “karşıt gösteri” çağrıları geldi.
Düzenlemeye tepki gösteren binlerce İsraillinin katıldığı protestolara karşı, aşırı sağcı koalisyon yanlıları da Netanyahu’nun tasarıyı askıya alma ihtimaline karşı sokağa çıkma kararı aldı.
Şiddet eylemleriyle bilinen “La-Familia” adlı aşırı sağcı örgütü dahil hükümet yanlısı ile karşıtlarının eş zamanlı Batı Kudüs ve Tel Aviv’de aynı noktalarda, ilk kez kitlesel gösteriler düzenleme kararı alması güvenlik endişelerini de artırdı.
İsrail polisi, hükümeti destekleyen aşırı sağcı protestocuların, yargı düzenlemesine karşı çıkan göstericilere şiddet eylemlerinde bulunma ihtimaline yönelik uyarıda bulundu.
Koalisyon hükümeti içinde çatlak
Protestoların hedefindeki Netanyahu’nun, artan baskılar üzerine yargı düzenlemesini askıya almayı duyuracağı yönünde çıkan haberler ise çok parçalı koalisyon hükümetinde çatlağa neden oldu.
Aşırı sağcı ve ırkçı politikalarıyla bilinen Maliye Bakanı Bezalel Smotrich’in partisi Dini Siyonizm, düzenlemenin askıya alınmasının “şiddet ve anarşiye teslim olmak anlamına geleceği ve seçim sonuçlarını mahvedeceğini” savundu.
Seçim sonuçlarıyla “kendilerine İsrail demokrasisinde bir denge oluşturma görevi verildiğini” belirten Dini Siyonizm Partisi, tavize, diyaloğa açık olduklarını ancak bunun “İsrail demokrasisindeki merkez güçlerin darbe tehdidi” altında olmayacağını kaydetti.
Netanyahu’nun bir diğer aşırı sağcı koalisyon ortağı Yahudi Gücü Partisi lideri ve Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir de sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada, yargı düzenlemesinin askıya alınmaması ve “anarşiye teslim olunmaması” çağrısında bulundu.
Öte yandan İsrail basını, Ben-Gvir’in, yargı düzenlemesinin durdurulması halinde “koalisyon hükümetini devirme” tehdidinde bulunduğunu aktardı.
Netanyahu’nun zor seçimi
Yaşanan bu gelişmelerin ardından İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun “iki acı seçenekle karşı karşıya” olduğu değerlendiriliyor. Ya yargı düzenlemesini devam ettirecek ya da bunu geçici olarak donduracak. Ancak her iki seçeneğin de Netanyahu için “maliyeti” olacağı belirtiliyor.
Netanyahu, yargı düzenlemesini askıya almayı kabul etme eğiliminde olsa da koalisyon hükümetinin bu nedenle çökmesini de engellemek istiyor.
Likud partisinden 3 bakan ve bazı milletvekilleri, ülkede siyasi krize yol açan yargı düzenlemesini durdurma yönünde karar alması durumunda, Başbakan Binyamin Netanyahu’nun bu kararını destekleme niyetinde olduklarını açıkladı.
Koalisyon ortağı Ultra Ortodoks partiler Şas ile Birleşik Tevrat Yahudiliği de Netanyahu’nun yargı düzenlemesi konusunda seçeceği yolu “takdirle karşılayacaklarını” ve yargı düzenlemesinin durdurulması halinde karşı çıkmayacakları mesajını verdi.
Ancak Netanyahu, Likud’tan Adalet Bakanı Yariv Levin ile koalisyondaki aşırı sağcı Yahudi Gücü Partisinden Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben Gvir gibi ortaklarının muhalefeti ile karşı karşıya.
Bu isimlerin, yasa tasarısının ertelenmesi veya askıya alınması halinde, hükümet koalisyonundan ayrılma tehdidi, Netanyahu’nun önünde duruyor.
Bir taraftan protestoların durmasını diğer yandan da hükümetinin ayakta kalmasını isteyen Netanyahu, tüm ortaklarını ikna etmeden yargı düzenlemesini askıya almayı seçerse, koalisyon hükümeti dağılabilir ve ülkede yeni bir erken seçim senaryonu gündeme gelebilir. Düzenlemeyi devam ettirmesi durumunda ise”İsrail halkı arasında benzeri görülmemiş bir bölünmeye neden olan” isim olarak anılabileceği belirtilen Netanyahu, ayrıca Savunma Bakanı Gallant örneğinde olduğu gibi partisi içinden de muhalefetle karşılaşarak yine iktidarının sonunu getirebilir.
Son yıllarda erken seçim ve koalisyon krizi sarmalına girilen İsrail’de 1 Kasım 2022’de yapılan erken genel seçimde, Netanyahu’nun başını çektiği sağ bloktaki partiler, 120 sandalyeli Meclise 64 milletvekili göndererek açık bir zafer kazanmıştı.
Meclis aritmetiğinde, Netanyahu başkanlığındaki Likud Partisinin 32, aşırı sağcı müttefikleri Dini Siyonizm Partisi, Yahudi Gücü ve Noam’ın oluşturduğu “Dini Siyonizm” listesinin 14, Ultra Ortodoks partiler; Şas’ın 11 ve Birleşik Tevrat’ın 7 sandalyesi bulunuyor.