Hepimiz, bütün ülke olarak, şu birkaç gündür büyük depremin şokunu yaşıyoruz. 6 Şubat 2023 Pazartesi sabaha karşı 04:17’deki büyük bir yer sarsıntısı merkez üssü Pazarcık’tan başlayarak çok geniş alanları etkisi altına aldı. Derken 13:24’te Elbistan merkezli deprem acının üstüne acı ekledi. Gün boyunca yüzlerce artçı sarsıntı yaşandı. Son yüzyıllık tarihimizde (1939 Erzincan ve 1999 Marmara depremleri dahil) böyle büyük, yıkıcı ve geniş bir başka deprem yaşamamıştık. Allah, beterinden korusun!
Yazı başlığımızın ilk kelimesinin: “Masal” olmasının özel bir sebebi var. Yıkımlı her deprem içinde çok sayıda olağanüstü insanî dram barındırır. Bu son depremdeki insan trajedisi içinde beni derinden etkileyenlerden birisinin kahramanı bir yaşındaki çocuk ve hamile annesiydi. Kahramanmaraş’ta yıkılmış bir apartmanın enkazından kurtarılan minik çocuğun adı: Masal.
Maraşlı Masal bebek ve hamile annesi depremin üzerinden elli altı saat geçtikten sonra sağ – salim kurtarıldılar. Hamile annenin metanetine bakar mısınız? Yaklaşık üç gün süreyle enkaz altındaki zor koşulda bile çocuğunu emziriyor ve onun hayatta tutunmasını sağlıyor. İşte, bunun adı ilâhî mucizedir. O yüzden günlüğüme Masal’dan sonra: “Mucize” kelimesini yazdım. Depremin 47. saatinde Besni’de Taşköprülü kahraman itfaiyeciler tarafından kurtarılan altı yaşındaki çocuk Hacer ve annesi, bir başka mucizeydi. Bu türden insanı derinden etkileyen yüzlerce isim ve olay eminim vardır. Anadolu insanının olağanüstü durumlarda gösterdiği metâneti birçok hadisede görebiliyoruz.
Kahramanmaraş’ın Trabzon Caddesi’nde yıkılmış binanın enkazından kahraman Merzifonlu itfaiyeciler tarafından kurtarılan yaşlı amca hiç çıkmıyor aklımdan. Hava dondurucu soğuk, amcanın ayağında bir şey yok, kurtarıcı itfaiye eri hemen botlarını uzatıyor ve amca: “Sen ne yapacaksın?” deyip kabul etmiyor.
İşte, bunlar kıymetli dostlarım. Bunlar, bu ülke insanının aslında ne kadar merhametli, ne kadar diğer-gâm, ne kadar fedakâr olduğunu gösteriyor. Dondurucu soğukta, acımasız bir yıkımda içimizi ısıtan insanlık dersleri veriliyor.
… ve bir de görmezden gelemeyeceğimiz nice hakikatler var: Onların en başında en eski geçmişten bugüne yaşadığımız ve bundan sonra da yaşayacağımız deprem hakikatidir. Maalesef devlet ve toplum olarak bu hakikati pek önemsemiyoruz gibi. Ya da depremin üzerinden biraz zaman geçince unutmuş gibi hareket edebiliyoruz. Ülkemiz, büyük oranda deprem kuşağı ile çevrelenmiştir. Bu coğrafî ve tarihî hakikati hatırımızdan çıkardığımız ölçüde kayıplar yaşayacağız maalesef.
Evet, büyük ve sıra dışı bir deprem yaşadık. Kolay değil, aynı anda on kadar vilayetimizde sarsıntı yaşandı ama bu bile sorumluluklarımızı devlet ve toplum olarak tam yerine getiremediğimiz gerçeğini mazur gösteremez. Burada, en acı hakikat nedir, biliyor musunuz? Çöken devlet hastaneleridir. Başta İskenderun’da, Hatay’da çöken hastane binalarını hiçbir mazeret haklı çıkaramayacaktır.
Depremin ana merkezi üssünden yüzlerce kilometre uzaklıktaki buralarda hastaneler patır patır çöküyorsa Sağlık Bakanı, neye baktığını bir daha düşünmelidir. Yaklaşık üç yıl önce Hatay’a geçici görevle giden sağlıkçı yakınıma oradaki durumu o zaman sormuştum. Aynen şöyle demişti: “Hastaneleri eski püskü, dökülüyor”. Bahsettiğim kişinin yer aldığı sağlık ekibini sözüm ona güvenlik gerekçesiyle Reyhanlı’ya götürmemişlerdi mesela. 1950’lerden, 60’lardan kalma hastaneleri yeniden yapmayı ya da iyice güçlendirmeyi bu zamana kadar neden yapamadı devletimiz?? Artık bundan sonra yaparlar herhalde. Hastaneler içindeki sağlıkçı ve hastalarla beraber yok olduktan sonra olacak bu yeni inşaatlar. Bunlar da günümüzden tarihe kalacak olan hakikatler olacaktır.
Sadece hastaneler değil elbette, havalimanları ve diğer kamu binalarının hâlleri de epey düşündürücü hakikatler olarak önümüzde dikiliyor. Tabi, bir de dışı cafcaflı, etrafı fiyakalı, fiyatları uçuk, sözüm ona: “Deluxe” siteler, rezidansların da deprem hakikati karşısındaki durumlarına bakmak gerekiyor. Maraş’ta 15. yüzyıl yapısı olan hamamda tek bir çizik yokken altında lüks mağazalar, bankalar bulunan dört – beş yaşındaki: “Modern” binaların yerle bir olduğunu da görebiliyoruz. Bu yıkımın acısını, faturasını herkes ödüyor, sebepte payı olanlar bile. Bakınız, Adıyaman’da depreme ailesinin soyadı olan Taş apartmanında yakalanan sayın milletvekilimiz, yirmi kişilik ailesiyle birlikte deprem kurbanı oldu. Allah, cümlesine rahmet eylesin ve lâyıkyla ibret almayı cümlemize nasip etsin.
Yazımızın son hakiki mesajını da yaşadığımız şehir olan Bursa’ya ayırayım: Ey, Bursa’da yaşayan hemşehrilerim! Senin ikamet ettiğin şehir bir deprem merkezidir. Bu merkezde 8 Ağustos 1705 ve 2 Mart – 12 Nisan 1855 büyük depremlerini bir tarihçi olarak hatırlatıyorum. Lütfen ona göre dikkat edin. Son yüzyılda Marmara ve İç Batı Anadolu merkezli bütün depremleri Bursa hissetti. Ancak bir merkez olarak Bursa, 168 yıldır deprem yaşamadı. Bakınız, Maraş 1513’ten beri deprem yaşamamıştı. Bir deprem merkezinin suskun olması onun yer altından enerji topladığını ve mutlaka günün birinde bu enerjinin deprem şeklinde açığa çıkacağının delilidir. Artık bu bilimsel gerçekleri kavramalı ve ona göre tedbiri elden bırakmamalıyız.
Unutmayalım ki, geçmişten ve bugünden ders çıkartabilenler ayakta kalabilecektir. Bu son deprem felaketini yaşayan bütün vatandaşlarımıza sabırlar diliyorum. Ülkemizin başı sağ olsun.