Ana Sayfa Arama Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

Netanyahu, İsrail’i “çalkantılı bir sürece” sürükledi

İsrail’de başbakanlık koltuğuna yeniden oturan Binyamin Netanyahu, hükümetinin yargının yetkilerini kısıtlayan yasal düzenlemesine, aşırı sağcı politikalarına ve bölgede tırmandırdığı şiddete karşı “çığ gibi büyüyen” tepkilerle boğuşuyor.

Bu haberin fotoğrafı yok

Likud Partisi’nin lideri ve ülke siyasetine damgasını vuran Binyamin Netanyahu, 1 yıl muhalefette kaldıktan sonra aşırı sağcı ve Ultra Ortodoks partilerle kurduğu seçim ittifakıyla 1 Kasım 2022’deki seçimlerden galibiyetle çıktı.

Netanyahu’nun kabinesi, 29 Aralık’ta Meclis’ten güvenoyu alarak göreve başladı. Netanyahu’nun hükümeti kurduğu süreçte koalisyon anlaşmalarına giren “yargı reformu, işgal altındaki Batı Şeria ve Doğu Kudüs’te yasa dışı Yahudi yerleşimlerinin genişletilmesi, aşırı sağcı isimlere Batı Şeria ve güvenlik alanında kritik görevler verilmesi” gibi birçok madde kamuoyunda tartışılmaya başlandı.

İsrail siyasetinde Filistinlilere yönelik ırkçı, ayrımcı söylemleri nedeniyle hüküm giymiş aşırı sağcı Itamar Ben-Gvir, Netanyahu hükümetinde yetkileri genişletilmiş biçimde, kolluk kuvvetlerinin başında Ulusal Güvenlik Bakanlığına getirildi.

Ben-Gvir, 3 Ocak’ta beraberinde polisle, Mescid-i Aksa’ya baskın düzenledi. Daha önceden bunu açıklayan Ben-Gvir’in “yapılan tüm uyarılara rağmen gerçekleştirdiği” bu eylem, ABD ve Avrupa Birliği ülkelerinin yanı sıra İslam dünyasından tepki aldı.

Netanyahu’nun ülke tarihinin en sağcı kabinesinin uygulamalarının ardından farklı başkentlerden kaygı duyulduğuna ilişkin açıklamalar geldi.

Netanyahu’nun yargının yetkilerini kısıtlayan düzenlemeleri

İsrail Adalet Bakanı Yariv Levin, 5 Ocak’ta hükümetin yargının yetkilerini kısıtlamayı ve iktidarın yüksek yargıç atamalarında söz sahibi olmasını öngören bir dizi adımı içeren “reform” paketini açıkladı.

Bir anayasanın bulunmadığı ülkede, yargıda en yüksek merci olan İsrail Yüksek Mahkemesi, anayasa taslağı olarak kabul edilen “temel yasalara” aykırı gördüğü Meclis’in çıkardığı kanunları, bozma yetkisine sahip.

Yargı düzenlemesinde, Yüksek Mahkeme’nin, Meclis’in çıkardığı kanunları bozma yetkisi, neredeyse ortadan kaldırılıyor.

Pakete göre, Yüksek Mahkeme’nin Meclis’in çıkardığı kanunları incelemesi için yargıçların yüzde sekseninin bu yönde oy vermesi gerekeceği ilan edildi. Yüksek Mahkeme, Meclis’in geçirdiği kanunları bozsa bile bu yasanın yeniden Meclis’in onayından geçmesi halinde yasalaşacağı duyuruldu.

Yeni yargı planına göre koalisyon hükümeti, yargı mensuplarını atama komitesinde şu an 9 olan üye sayısını 12’ye çıkarmaya ve bu üyelerin 7’sini kendi seçeceğini duyurdu. Bu üye çoğunluğu, hükümetin, yargıçların atanmasında tek söz sahibi olacağı anlamına geliyor.

Netanyahu hükümetinin açıkladığı yargı paketi, muhalefet tarafından “hükümetin yargıya darbesi” ve “diktatörlük darbesi” diye nitelendirildi.

Muhalefet ve sivil toplum örgütleri, bu tarihten itibaren her hafta cumartesi günü başta Tel Aviv olmak üzere ülke genelinde yüz binlerce kişiye varan kitlesel protesto gösterilerine başladı.

Yüksek Mahkeme yolsuzluktan hükümlü bakanı görevden aldı

İsrail Yüksek Mahkemesi, 18 Ocak’ta Netanyahu’nun koalisyonundaki İçişleri Bakanı Şas Partisi lideri Arya Deri’nin vergi suçlarından hüküm giymesi ve savcılıkla yaptığı anlaşmayla serbest kalması nedeniyle kabinede yer alamayacağını açıkladı. Söz konusu karar, Netanyahu hükümeti ve yargı erki arasındaki çekişmede yeni bir evreyi beraberinde getirdi.

Netanyahu hükümetinin yargı düzenlemesine karşı ülkenin lokomotif sektörleri arasında kabul edilen yüksek teknoloji şirketleri ve çalışanları 24 Ocak’ta başkent Tel Aviv’de sokaklara indi.

Filistinli can kayıplarında artış, İsraillere yönelik misilleme saldırıları

İsrail’de Netanyahu hükümetinin aşırı sağcı isimlerle kurduğu hükümetinin göreve gelmesinin ardından bölgede gerginliğin artması yönünde endişeler de artmaya başladı.

İsrail ordusunun, 26 Ocak’ta işgal altındaki Batı Şeria’nın kuzeyinde Cenin Mülteci Kampı’na düzenlediği baskın ve sonrasında çıkan olaylarda 10 Filistinli öldürüldü.

Cenin baskının ardından, işgal altındaki Doğu Kudüs’te bir Yahudi yerleşim yerine 28 Ocak’ta düzenlenen silahlı saldırıda 7 İsrailli hayatını kaybetti. İsrail polisi, saldırıyı düzenlediği belirtilen Filistinliyi vurdu.

Doğu Kudüs’teki bu silahlı saldırıyı işgal altındaki Doğu Kudüs’ün Silvan Mahallesi’nde 13 yaşında bir Filistinlinin, 2 Yahudi yerleşimciyi 29 Ocak’ta silahla yaralaması izledi. Netanyahu hükümeti, art arda gelen saldırıların ardından güvenlik alanında da zorlu günler yaşadı.

Tepkiler artarken, düzenleme Meclis’te birinci turu geçti

Yargı düzenlemesine ilişkin gözlerin çevrildiği İsrail Başsavcısı Gali Baharav-Miara, 2 Şubat’ta itirazlarını ilettiği metinde, kaygılarının “güçler ayrılığı, yargının bağımsızlığı ve bireysel hakların korunmasının” bozulması üzerinde toplandığını ifade etti.

Binyamin Netanyahu hükümeti, bölgedeki şiddet olaylarını gerekçe göstererek, 13 Şubat’ta Batı Şeria’da daha önce İsrail nezdinde de kaçak kurulan 9 yerleşim yerine ruhsat verileceğini ve mevcut yerleşim yerlerini genişleteceğini duyurdu. İsrail hükümetinin bu adımla Batı Şeria’daki yasa dışı Yahudi yerleşim birimlerine yaklaşık 10 bin yeni hane ekleyeceği belirtildi. Netanyahu’nun bu adımı, aralarında Türkiye, ABD ve Avrupa Birliği ülkelerinin yer aldığı birçok ülkeden tepkiyle karşılandı.

Netanyahu hükümeti, 21 Şubat’ta tartışmalı yasa teklifini on binlerce göstericinin ülke genelinde gün boyu süren protestolarının gölgesinde birinci turda Meclis’ten geçirdi. Yasanın geçmesi için Meclis’te üç oylama yapılması gerekiyor.

Yargı düzenlemesi ekonomiyi vurdu

Mecliste yapılan birinci oylamanın ardından İsrail şekeli hemen ertesi gün dolar karşısında son 3 yılın en düşük seviyesini gördü. Şekel, şubat ayında dolar karşısında toplamda yüzde 5 değer kaybetti. İsrail Merkez Bankası, enflasyon baskısını gerekçe göstererek, 500 baz puan faiz arttırarak politika faizini son 15 yılın en yüksek seviyesi olan yüzde 4,25’e çıkardı. Ancak Merkez Bankasının bu hamlesi de İsrail şekelinin değer kaybını durdurmadı.

Yerel basındaki haberlere göre, ulusal banka yetkilileri, son dönemde ülkeden 4 milyar dolara yakın bir varlığın Avrupa ve ABD’deki bankalara aktarıldığı bilgisini paylaştı.

Nablus’a baskın, Batı Şeria’da silahlı saldırı, Yahudi yerleşimcilerin Filistin beldesine “pogromu”

İsrail güçlerinin 22 Şubat’ta işgal altındaki Batı Şeria’nın kuzeyindeki Nablus’a birkaç noktadan düzenlediği baskın, bölgede gerilimi yeniden tırmandırdı. Baskında, 11 Filistinli öldürüldü, yüzlerce kişi yaralandı.

Batı Şeria’nın kuzeyindeki Huvvara beldesinde ise 26 Şubat’ta iki Yahudi yerleşimci silahlı saldırıda yaşamını yitirdi. Aynı günün akşamında yüzlerce Yahudi yerleşimci, İsrail ordusunun gözetiminde Huvvara beldesine gelerek Filistinlilere karşı “toplu intikam” saldırıları düzenledi.

Yerleşimciler, beldede gece boyu onlarca evi ve arabayı kundakladı, Filistinlilere saldırdı, evlerini taşladı. Yahudi yerleşimcilerin saldırısı sonucu bir Filistinli hayatını kaybetti, olaylarda birçok kişi yaralandı.

İsrail’de muhalefet ve sivil toplum örgütleri Huvvara’daki saldırıyı “yerleşimci terörü”, “pogrom” (bir azınlık grubuna yönelik kitlesel saldırı) diye niteledi. İşgal altındaki Batı Şeria’da merkez bölgesinden sorumlu İsrail ordusunun en yüksek rütbeli generallerinden Tümgeneral Yehuda Fuchs da ordu olarak Yahudi yerleşimcilerin saldırısı karşısında “sınıfta kaldıklarını” belirterek, Huvvara’daki saldırının bir “pogrom” olduğunu ifade etti.

Başbakan Binyamin Netanyahu öncülüğündeki hükümet koalisyon ortaklarından aşırı sağcı Dini Siyonizm Partisi lideri Smotrich ise 1 Mart’ta Yahudi yerleşimcilerin saldırdığı beldeye ilişkin “Huvvara beldesinin yeryüzünden silinmesi gerektiğini düşünüyorum. Bence İsrail Devleti bunu yapmalı. Bu, Tanrı esirgesin, vatandaşın eliyle yapılmamalı.” sözlerini sarf etti. Smotrich, dünya başkentleri ve İsrail kamuoyundan gelen tepkilerin ardından “sözleri yanlış seçtiği” açıklamasıyla geri adım attı.

Tel Aviv’de atlı polisler, ses bombaları TOMA’lardan pis kokulu su

İsrail’de Netanyahu’nun yargı düzenlemesine karşı protesto hareketi, her cumartesi düzenlediği on binlerce kitlesel protestolara yeni bir seviyeye tırmandırmaya karar verdi.

Protesto hareketi, 1 Mart’ta yargı düzenlemesine ilişkin Meclis komitesi görüşmeleri yapılırken ülke genelinde sivil itaatsizlik eylemleri çağrısı yaptı.

Tel Aviv ile Kudüs arasındaki 1 numaralı otoyolu yanlarında getirdikleri dikenli tellerle kapattı. Polis, göstericilere müdahale ederek yolu trafiğe açtı.

Kentin farklı noktalarında da ellerinde İsrail bayrakları ve çeşitli pankartlar bulunan binlerce kişi sokaklara indi, kentteki kavşaklara doluşarak yolları kapattı.

İsrail polisi, Tel Aviv’deki göstericilere cop, atlı polis birlikleri, ses bombaları ve TOMA’lardan sıkılan pis kokulu suyla müdahale etti.

Netanyahu, eylemin ardından yaptığı ulusa sesleniş konuşmasında, “protestocuları çizgiyi aşmakla” suçladı. Yargı düzenlemesine karşı protestocuları “anarşi çıkarmakla” suçlayan Netanyahu, göstericileri Huvvara beldesine saldıran Yahudi yerleşimcilere benzetti.

Netanyahu’nun eşi, protestocuların etrafını sardığı kuaförden polis desteğiyle çıktı

Tel Aviv’de kitlesel sivil itaatsizlik eylemlerinin gerçekleştiği sırada Başbakan’ın eşi, Tel Aviv’de bir kuaförde mahsur kaldı. Sara Netanyahu’nun gittiği kuaförün önünde toplanan yüzlerce kişi, dev İsrail bayrağı açtı, sloganlar attı. İsrail televizyonları, Netanyahu’nun eşinin, polislerin güç kullanarak göstericileri uzaklaştırmasının ardından, yoğun güvenlik önlemleri altında Tel Aviv’deki kuaförden tahliye edilmesini canlı yayınladı. Yerel medya, olayı “kuaför kuşatması” diye manşetlerine taşıdı.

Yargı düzenlemesi tartışması orduya sıçradı

Netanyahu hükümetinin yargı düzenlemesine ilişkin kamuoyu tartışması alevlenirken emekli genelkurmay başkanları, eski istihbaratçılar, denizaltı subayları, hava kuvvetleri gibi birçok kesimden iktidarın adımlarını eleştiren ve kitlesel protesto gösterilerine katıldıkları yönünde açıklamalar birbirini izledi.

İsrail ordusunda görev yapan 37 yedek savaş pilotu, 5 Mart’ta yayınladıkları ortak açıklamayla, hükümetin adımları karşısında 8 Mart’ta eğitime katılmayacaklarını bildirmesi, yargının yetkilerini kısıtlayan yasa teklifine tepkileri yeni bir boyuta getirdi.

Aynı şekilde, ordudaki siber kuvvetlere bağlı aralarında albay, yarbay ve tümgenerallerin yer aldığı 150 kadar personelin, yargı düzenlemesi durdurulmazsa bir sonraki eğitimlere katılmayacağı bildirdi.

İsrail ordusundaki özel operasyonlara katılan 400 yedek askeri istihbaratçı, hükümetin yargı düzenlemesini hayata geçirmesi durumunda “güvenlik teşkilatında hizmet etmeyi reddettiklerini” duyurdu.

Cumhurbaşkanı Isaac Herzog’un yargı düzenlemesi konusunda taraflar arasında arabuluculuk çalışmaları henüz sonuç vermedi. Netanyahu iktidarı içindeki yargı düzenlemesinin öncüsü isimler “bazı değişikliklerle” yasama süreçlerinin devam edeceğini belirtti.

Cenin’e iki ayrı baskın, Filistinli can kayıplarında artış

İsrail ordusu 7 Mart’ta Cenin Mülteci Kampı’na düzenlediği baskında 7 Filistinliyi öldürdü. Filistinliler, baskına tepki için Batı Şeria genelinde genel grev ilan etti.

İsrail güçlerinin 9 Mart sabahı Cenin yakınlarında bir beldeye düzenlediği baskındaysa 3 Filistinli daha öldürüldü.

Böylece İsrail askerlerinin veya Yahudi yerleşimcilerin saldırıları sonucu yılbaşından itibaren aralarında kadın, yaşlı ve çocukların bulunduğu 78 Filistinli hayatını kaybetti.

Bu arada Netanyahu hükümetinin yargı düzenlemesine karşı 9 Mart’ta ülke genelinde “Diktatörlüğe karşı direniş günü” adı altında yolların kapatılması, tren seferlerinin durdurulması gibi günlük hayatın akışını durduracak kitlesel sivil itaatsizlik eylemleri çağrısı yapılıyor.