Ukrayna, Bahmut’un kaybından sonra, yani savaşın sekizinci aşamasında, paramiliter operasyon gruplarıyla düzenlediği terör faaliyetlerine ağırlık verdi. Bu arada Büyük Bahar Taarruzu için son hazırlıklarını da tamamlamaya çalıştı.

3597790_bc311da8dd5ce6fb0eded20141fe830d_640x640

Rusya’nın Belgorod valisi Vyaçeslav Gladkov, 23 Mayıs itibarıyla çok sayıda Ukraynalı sabotaj grubunun sınırdan giriş yaptıklarını bildirdi ve bu durumda teröre karşı büyük bir operasyon başlattıklarını ilan etti. Nitekim 30 Mayıs günü, Moskova’nın farklı yerlerine eşzamanlı 8 SİHA saldırısı yapıldı. Bu SİHA’lar, 1.000 kilometrelik menzilden uçarak Moskova’ya ulaşmışlardı. Yine 6 Haziran günü, Rusya’nın kontrolündeki Novaya Kakhovka Barajı hedef alındı. Donetsk’e giden su kanalları da patlatıldığı için, şehre su tedarikinde sorunlar yaşandı. Kente 3 günde bir (“su günlerinde”) su verilmek zorunda kalındı. Saldırıdan sonra insanî bir felaket yaşayan şehrin bazı kısımları sular altında kaldı. Çok sayıda insan tahliye edildi. Batı ülkeleri ve NATO, bu saldırının sorumlusu olarak Rusya’yı gördüler ve onu yeni bir savaş suçu işlemekle itham ettiler. Kremlin ise, her zamanki gibi, bu saldırının Ukrayna tarafından yapılmış bir sabotaj olduğunu iddia etti. 

Ukrayna, esasında, tevessül ettiği terör faaliyetleriyle Bahmut’un kaybının acısını çıkarmak istiyor gibiydi. Rusya ise bu saldırılara, yine yüksek hassasiyetli füzelerle karşılık verdi. 

Unknown-2

Terörist saldırılar Rusların moralini fazlasıyla bozdu. Nitekim Rusya, ‘karşı psikolojik harekâta’ geçerek, 2020 yılına ait bir istihbarat belgesini yeni bir şeymiş gibi gündeme getirdi. Bu belgede belirtildiğine göre, Ukrayna (Zelenski) yönetimi (Ukrayna Devlet Koruma Dairesi’nin bir raporunda geçtiği kadarıyla) Kırım Tatar Meclisi’ni hedef alan bazı olumsuz düşünceler ve eylemler içindeydi. 

Öte taraftan, Bahmut’taki başarısızlık da Ukrayna ve Batının morallerini fazlasıyla bozmuştu. Bu moral bozukluğu ise, Ukrayna’nın Bahar Taarruzu planlarına olumsuz yansıdı. Batılı liderler bir anda bütün yatırımlarının boşa gidebileceğini hissettiler. Bunun işaret fişeğini ilk ateşleyen de Macron oldu. Macron, 1 Haziran günü (2023) katıldığı GLOBSEC-Uluslararası Güvenlik Konferansı’nda, “Ukrayna’daki çatışmalar uzarsa, Batı, Ukrayna’ya yapacağı yardımları yeniden gözden geçirebilir” uyarısında bulundu. Yani, Ukrayna’yı müzakere masasına çekmek istedi. Alman dışişleri bakanı Baerbock da ona şu sözlerle destek verdi: “Savaş devam ederken Ukrayna’nın NATO üyeliğinden söz edilemez.” Nitekim iki Avrupalı lider (Macron ve Scholz), Zelenski’yi, Paris ziyareti sırasında, görüşme masasına oturması gerektiği konusunda bir kez daha ikna etmeye çalıştılar. Dolayısıyla Avrupa, savaşın artık daha fazla uzamasını istemiyordu. Onlara göre Zelenski’nin ortaya koyduğu “maksimalist hedef” (Rusya’ya kaybedilen toprakların, Kırım dâhil, tümünün geri alınması) hiç gerçekçi değildi ve hatta çok da tehlikeliydi. Dahası, bu bir hedef bile olamazdı. The New York Times’da, 10 Haziran’da bu konuyu işleyen ilginç bir makale yayımlandı. Makaleye göre, Kiev’in böyle bir hedefe ulaşma şansı neredeyse hiç yoktu. En olası senaryo ancak, Donbass’ın bazı kısımlarının geri alınması, Rus birliklerinin ülkenin güneydoğusundaki bazı tarım ve madencilik alanlarından çıkartılması ya da Zaporijye nükleer santralinin ele geçirilmesi şeklinde olabilirdi. 

1440x810_cmsv2_8b10fc8c-d1c4-5668-953e-534d2eca781f-6005068

Son aylarda Ukrayna ordusu gerçekten de, nispeten daha iyi bir performans göstermişse de, Rusları yerleşik savunma pozisyonundan bir türlü çıkartamamıştı. Dolayısıyla cephe hattında neredeyse hiçbir hareketlenme olmamıştı. Batılıların verdiği zırhlı araçlarla tahkim edilen Ukrayna ordusu, henüz Büyük Bahar Taarruzuna kalkışamamıştı. Buna bir kaç kez yeltendiyse de, her seferinde ertelemek zorunda kalmıştı. 

Ama nihayet, önemli bir dönüm noktasına ulaşıldı ve Zelenski yönetimi, aksi yöndeki bütün uyarılara rağmen, 10 Haziran 2023 tarihinde, “Bahar Taarruzunun başlatıldığını” resmen ilan etti. Böylece, teorik düzlemde de olsa, savaşın dokuzuncu aşamasına geçilmiş oldu. 

Unknown-2-1

Ancak hemen peşinden, Putin bu taarruz girişiminin Rus ordusu tarafından engellendiğini duyurdu ve buna karşı bir psikolojik harekât başlattı. Bu bağlamda, Putin’in iddia ettiğine göre, Ukrayna o zamana kadar tolere edilebilir addedilen ‘üçte bir oranındaki asker kaybı hızını’ aşarak, çok daha fazlasını yitirmeye başlamıştır. Rus ordusu Batının verdiği Ukrayna zırhlılarını (Leopard tanklarını ve Bradley zırhlılarını) da adeta birer keklik gibi avlamaktaydı. Bunların görüntüleri ise tüm dünyaya servis edildi.

ukrayna_iyilestirme_konferansi_2023

Ukrayna İyileştirme Konferansı (URC-23)

Ukrayna’nın Bahar Taarruzu’nun başlamasından 6 gün sonra, 16 Haziran tarihinde, Londra’da Ukrayna İyileştirme Konferansı (URC-23) toplandı. Esasında 2017’de başlatılan bir sürecin devamı niteliğinde olan bu konferans platformu çerçevesinde, Batıdan Ukrayna’ya daha fazla yardım organize edilmeye çalışıldı. Nitekim AB, konferansta, Ukrayna’ya 50 milyar dolarlık “yeniden inşa yardımları” vermeye ve “yatırım yardımları” (daha ziyade 25 yıl vadeli krediler şeklinde olmak üzere) yapmaya karar verdi. ABD ise, “faiz sübvansiyonu” seçeneğini gündeme getirerek, Ukrayna’ya bu şekilde katkıda bulunmak istedi. AB ülkeleri de bu çözüme sıcak baktılar. Buna göre, Ukrayna’nın alacağı kredilerin faizleri, AB ülkeleri tarafından ödenecekti. Ukrayna sadece anaparayı üstlenmekle yükümlü olacaktı. 

Konferans divanı tarafından, Amerikalı 2 finans şirketi (Blackrock ve JP Morgan) Ukrayna’ya yapılacak yardım-kredi transferlerini (yeniden inşa için özel sermaye toplanmasını) koordine etme konusunda görevlendirildiler. Bunun için bir Ukrayna Kalkınma Fonu’nun (UDF) oluşturulması kararlaştırıldı. Adı geçen 2 Amerikan şirketi, bu fonu yöneteceklerdi. Yapılan hesaplamalara göre, Ukrayna’nın yeniden toparlanabilmesi için, tam olarak 411 milyar dolara ihtiyaç duyulmaktaydı. Bu, Ukrayna’nın savaştan önceki GSMH’nın yaklaşık 2 katı kadar bir meblağdı.

Ancak Rusya, hemen her gün Ukrayna altyapısını hedeflemeye devam ettiği için, bu zararları karşılayacak meblağ da giderek artmaktaydı. Zararların tazmini amacıyla, konferans çerçevesinde, 500 küresel işletme bir araya gelerek, Ukrayna İş Dünyası Sözleşmesi’ni imzaladılar. Bütün bu çabalar, Ukrayna’nın yaralarına merhem olabilmek içindi. Ukrayna ise, kendi yapısını, NATO silahlarıyla destekli bir AB üyesi haline gelip, bir an önce kapitalist serbest piyasa ekonomisine dönüştürmek istencindeydi. 

URC, ayrıca Ukrayna için “Dream” adlı yeni bir dijital sistem kurdu. Bu sistem, Ukrayna’ya yönelik hazırlanıp uygulanacak olan tüm “yeniden yapılandırma projelerini” baştan sona takip edecekti.

Operasyonda Ön Plana Çıkan Psikolojik Savaş Boyutu

Rus kaynaklarının bildirdiğine göre, Ukrayna güçleri, 11 Haziran günü, Karadeniz’de Türk Akımı ve Mavi Akım hatlarını koruma görevi icra eden Priazovye adlı gemiye saldırdı; ancak başarılı olamadı. Rusya bu aşamada, sanki Türkiye’nin de Ukrayna’ya karşı tepkisel davranmasını ister gibiydi. Yani psikolojik muharebe yöntemlerinin uygulanmasına ağırlık verildi. Putin 17 Haziran günü, “sözde” taarruza ilişkin yaptığı önemli bazı açıklamalarla, psikolojik savaş görüntüsünü net şekilde ortaya koyan şu tespitlerde bulundu:

  • “Ukrayna, karşı saldırısında 245 tankını ve 678 zırhlı aracını kaybetti; bundan sonra da Ukrayna’nın kayıpları kuşkusuz artarak devam edecek” (bu arada, Ruslar bu sayıları hemen her gün güncellemekteydiler…),

  • “Leopard-2 tankları nasıl yanıyorlarsa, verilen F-16’lar da öyle yanacak”,

  • “Rusya’ya karşı kullanılacak olan F-16’lar, Ukrayna dışında nerede konuşlandırılmışlarsa, orayı da vururuz”,

  • “Nükleer silah kullanmaya şu an için henüz gerek duymuyoruz ama şayet Rus devletinin varlığına bir tehdit algılarsak bunları tereddütsüz kullanırız”,

  • “Belarus’a, taktik nükleer silahların ilk partisini, orada sürekli kalacak şekilde konuşlandırdık”.

  • “Ukrayna ordusu yavaş ilerliyor, çünkü ciddi personel ve ekipman kaybı yaşadı. 

Ukraynalılar bu kayıplarını telafi edebilmek için tugaylarını yeniden inşa ediyorlar”, gibi…

Putin ayrıca, bu sırada katıldığı bir oturumda, “Ukrayna güçlerinin yaklaşık yüzde kırkının taarruz kabiliyetini tamamen yitirdiğini” belirttikten sonra, İkinci Dünya Harbi yıllarında (1941-43) Ukrayna’nın Babyn Yar ve Volhyniabölgelerinde yapılan ve Ukraynalı Nazi gruplarının (Ukrayna İsyan Ordusu’nun) rol aldığı “Yahudi soykırımları” ile ilgili çarpıcı belgesel görüntülerini de izletti. Bunların tümü şüphesiz Rusya’nın yürüttüğü psikolojik savaşın unsurları arasında sayılabilir.

Resim1

Psikolojik muharebe yönünde bir adım daha atan Putin, 22 Haziran günü, “Rusya’nın nükleer kapasitesinin daha da geliştirileceğini” açıkladı. 

Fakat Rusya, psikolojik harp faaliyetlerini yoğunlaştırdığı sırada, kendisi ciddi bir darbe aldı. Moskova yönetimi, adeta bir Çerkez Ethem hadisesi (ve onun yönetimindeki Kuva-yı Seyyare birliği gibi) ile karşı karşıya geldi. Böylece savaşta dokuzuncu aşamaya hızla geçilmiş oldu. Buradaki yeni ve önemli kırılma noktası, Yevgeniy Prigojin liderliğinde Wagner’in Moskova’da gerçekleştirmeye çalıştığı darbe girişimidir.

(devam edecek…)