Kafka “Dönüşüm” adlı romanında önem verilen bir insanın dönüşerek değersizleşmesine dikkat çeker. Evrende var olan her şeyin hareket ettiğini ve dönüşümden ayrı olmadığını birçok bilim insanı en derin çalışmalarla ispatlamaya çalışıyor. Yaşamda, hareket ve dönüşümün varlığına her an her birimiz şahit oluyoruz. Şimdi boğazdan bir gemi geçti, bulutlar çok yoğunlaştı ve kar geliyor, barajlarda su azaldı, artık yaşım ilerledi tam 71. yaştayım, yılın ilk günü Bursa’da elli bebek dünyaya geldi, bahara iki ay kaldı, konsere gidelim, yeni bir şarkı dinliyorum, dolunaya bakar mısın? Jüpiteri gözlemliyorlar, arabam eskidi yenisini aldım, konserve fabrikasında üretim devam ediyor gibi örnek cümlelerin tümü hareketi, değişimi veya dönüşümü belirtir. Yaşam tamamıyla hareket ve dönüşümden ibarettir.

Hareket ve dönüşüm umut, hüzün, coşku, korku, sevinç vs. duygularımızın doğmasına neden olur. Duygularımız ise bizi etkiler ya rahatlatır ya rahatsızlık verir. Hepimiz birbirimizden etkilenir, hareketlenir ve duyguları yaşarız. Yeni bir giysi, bir araba almak bizi sevindirebilir, bir arıza, bir kaza veya yakınımızı kaybetmekte bizi üzer ve hüzne boğar.

Tüm evrenin hareketini, olanı, biteni, tablolaştırmak, resmetmek, açıklamak, anlatmak, aktarmak, imkanı yoktur. Bir şeyi anlatsak neredeyse sonsuz şeyi anlatamayız. Tüm insanlar farklı bir şeyi farklı araçlar ile anlatsa hepsini aynı anda dinleme, görme, anlama, hissetme imkanı yok. Her bir şey için ayrı ayrı duygulanma imkanı da yok.

woman-universe-blue-

Yaşamda: “Sadece kesitler (ömürler, anlar, bölümler, parçalar) vardır.”

Ömrümüz bir kesittir, aşk bir kesittir, sevgi, nefesimiz bir kesittir, denizler, dağlar, ağaçlar, uçaklar, hastalık, yorgunluk, mutluluk, fakirlik, zenginlik, açlık, tokluk, aydınlık, karanlık, hasret, yaşam ve ölüm bir kesittir.

Bir önceki yazım çöp üzerine idi. Yazımı okuyan bir doktor arkadaşım bana çöp diye bir şey yoktur, çöpler dönüşüme gider, çöp olmaz dedi. Çok fazla şaşırdığımı söylemem gerekiyor, hatta dehşete düştüm. Oysa bir anlamda arkadaşım çok haklıydı. Çöp dönüştüğünde çöp olmaktan çıkar dönüştüğü şey olur. Doğru ama gözden kaçırdığı şu idi, hep tartışmalarımız da; hayır öyle değil böyle deriz ya, işte en temel olan şey gözden kaçar, arkadaşımda öyle yaptı o anı gözden kaçırdı: O şey o an nedir? O kesitte nedir? Çöp olarak isimlendirdiğimiz nesne o anda dönüşüme girip dönüşünceye kadar çöptür. Yoksa çöp dediklerimizi aynı hali üzere çöp veya atık olarak kabul etmezdik ve çöp kelimesini kullanmazdık. Çöp olarak isimlendirdiğimiz her şeyi düşünelim o an neden çöp diyoruz? Yanıtı kendimiz buluruz. Çöpler, atıklar kirli olan, kendisine başka şeylerin bulaştığı ve birleşiminin değiştiği, formunun bozulduğu, işlevini yerine getiremeyen forma döndüğü, nesneler, maddelerdir. Örneğin, çöp dediğimiz bir plastik su şişesi kapağı çöp kutusuna atıldığında, orada diğer çöplerle ile karşılaşır ve kendisine diğer başka maddeler, varsayalım, bozulmuş bir öksürük şurubu, bir kağıttaki yağ, deterjan kalıntısı bulaşabilir ve çöp haline gelir. Sonra bu başka maddelerinde bulaştığı çöp plastik kapak dönüşüme ayrılır, temizlenir ve çöp taşıyan plastik torba olabilir. Bu çöp torbasının içine işlevini kaybetmiş, yırtılmış, delinmiş plastik başka torbalarda girebilir. Çöp ve atıklar sonra “başka bir zamanda dönüşür”, ayrışır ve işe yarar forma bürünür. Plastik kutu, çöp torbası, karton kutu, konteyner demiri, alüminyum profil, cam şişe ya da tarlada gübre olur.

Yediklerimiz de aynı şekildedir, dönüşür enerji olur ve hareket kabiliyeti kazanırız. Ama yediğimiz bal ve tereyağına enerji demeyiz sadece bal, tereyağı deriz. O hal ne üzere ise her şey kesitteki durumu ile isimlendirilir ve açıklanır. İyiyim, güçlüyüm, güçsüzüm, üzgünüm, yorgunum, aşığım, yoldayım, evdeyim, bunlar kendimizce söylediklerimiz bir de ikinci ve üçüncü kişilerin söylemleri vardır. Mutlusun hissediyorum, üzgünsün anlıyorum, o kişi iyidir, kötüdür, şerefsizdir, vs.

Bütün bunlar birer kesittir ve o andır. Bunun süresi bellidir. Bir insan hep mutlu, hep üzüntülü, hep çok zengin, hep hasta, hep aç, hep tok olamaz. Kesitler, zaman ve mekanla ölçümlendirdiğimiz ve sabitleyerek, kayıtladığımız durumlarla hayat devam eder. Ama hayat sabit değildir. Yoksa hiç birimiz ölmezdik. Hayat sadece bir kesittir, her türden tatlı ve acısıyla insanlık durumlarını ortaya çıkaran bir kesittir. Kimimiz yaptığımız meslekle isimlenir, doktor, kasap, eczacı, öğretmen, mühendis gibi; ayrıca özelliklerimizle de sıfatlandırılırız. Kimi kahraman olur, kimi alçak, kimi şanlı şerefli, kimi şerefsiz, kimi iyi, kimimiz kötü oluruz. Hareket ve eylemlerimizle hayatımızı ve kişiliğimizi bir kesit olarak oluştururuz. Bir spiritüel grup var kendilerini, akıllarınca biraz ayrıştırmaya çalışırlar, her şeyi biliyormuş bilgiçlikleri vardır ve hep şu soruyu sorarlar: sen kimsin? Onlara cevap: sen hareketin veya eyleminsin.

Unknown

Zenon paradoksu denilen bir paradox vardır. Bunun birkaç versiyonu da mevcuttur. Akhilleus ve kaplumbağa, Dikotomi, Ok, Stadyum.

Paradoxun en klasik olanı şudur: Akhilleus ve kaplumbağa koşarak yarışacaklardır. Adaletli bir yarış olması içinde kaplumbağa yarışa önden başlayacağı bir avansa sahiptir. Akhilleus daha geriden yarışa başlayacaktır. Böyle bir durumda Zenon’a göre Akhilleus ne kadar hızlı koşarsa koşsun kaplumbağayı geçmesi mümkün değildir. Akhilleus koşup mesafe kat ettikçe kaplumbağa da belirli bir mesafe kat edecektir. Akhilleus’un sürekli olarak kaplumbağanın önceden bulunduğu noktaları geçmesi gerekmektedir. Ancak kaplumbağa sürekli yol aldığı için mesafe asla sıfıra inmeyecektir. Çünkü önce aradaki farkın yarısını geçecek, sonra kalan yarısını, sonra kalan yarısını geçmesi gerekecek ve her noktadan sonra bir yarı yol olacak, böylece bu durum sonsuza uzayacaktır ve Akhilleus kaplumbağayı hiçbir zaman geçemeyecektir. Bu paradoxu birçok alana ve duruma uygulayıp düşünebilirsiniz. Örneğin Bertrand Russell’a karşı çıkan James Thomson “sonlu bir zaman diliminde, sonsuz görevi yerine getirecek bir sonsuzluk makinesi” olarak lambanın açma kapama anahtarını düşünmüştür. Lambayı açarak sonra açık kaldığı sürenin yarısı kadar kapalı, sonra kapalı kaldığı sürenin yarısı kadar açık tutarak saniyelerle ölçmeye ya da daha alt birim saliselerle ölçmeye başladığımız da lambanın açıklık ve kapalılık hali sonsuza gideceği için açık mı kapalı mı olduğu anlaşılamayacaktır. Bertrand Russell’ın Zenon Paradoxu’nu açıklamak için ortaya attığı “süper görevin” olanaksız olduğunu James Thomson bu şekilde açıklamaya çalışmıştır.

Kısacası her şey iç içe girmiş bir bilinmezlik durumuna girer, ölçü birimlerinde mikro ölçeklerde sonsuzluk olduğu gibi makro ölçekte de sayısal anlamda sonsuzluk düşünülebilir. Bu bir paradoxtur. Bir örnek daha vererek yazımı bitirmeye çalışacağım. İnsan birçok uzuvdan oluşuyor, kol el, bacak, baş, boyun sonra iç organlarımız mide, kalp, akciğer gibi birçok parçamız var. Daha da öteye gidelim her organın birçok bileşeni var ciğerlerimiz içinde damarlar, sinirler ve kan var. Onların içinde de alt birimler var, hücreleri var onun da alt birimleri atomları, atom altı parçacıkları vs. var. Eğer birisi bana insan nedir? şeklinde bir soru sorsa hücre diyebilirim, organlardan oluşmuş diyebilirim, uzuvlardan oluşmuş diyebilirim, bir de ruhani dediğimiz taraftan duygular kabı diyebilirim. Dünya üzerinde deniz vardır, denizde dalgalar, denizde giden bir gemi ve gemide insanlar vardır. Ama dünya galakside de hareket etmektedir. Belki galaksimiz de daha büyük galaksiler içinde hareket etmektedir. Tanımlarımızı ancak zaman ve mekan ölçüleri ile aktarabiliriz. Eğer zaman ve mekan kesitindeki bütünlük ile tanımlamazsak bir şeyi isimlendiremeyiz, Zenon Paradoxu’ndaki gibi kesitleyemeyiz ve Akhilleus kaplumbağayı hiç geçemez ya da hiç çöp yoktur demek durumuna geliriz. Bu durum bizi tanımsızlığa, kaosa, isimsizliğe, bilinemezliğe ve hiçliğe götürür. O zaman “her şey hiçtir” sözü doğru olur. Fakat gerçekte deniz de gemi de insan da kesitte vardır. Varlığın isimleri ise bir diyalogda, anlamı diğerine aktarmak içindir. Ortak anlam uzlaşısıdır kelimeler. Sanırım kelimeler bunun içindir. Ortak anlayışı sağlayan kodlardır. Çöp dediğimizde, o varlığın(çöpün) zaman ve mekandaki durumunu konuştuğumuz muhataba aktardığımız kesitdir. Her var olan madde dönüşmektedir. Dönüşmeden önceki durumu da sonrası da bir kesittir.

Bizler ancak kesittekileri tanımlayabiliriz. Şerefliler ve şerefsizler, adiller ve zalimler de bir zaman sonra toprak olurlar. Dünyanın var olduğu sürece toprak olmuşlardır. Yaşayanlar ise

şahitliklerini onlara “iyi insandı” veya “kötü bildiğimiz insandı” kelimeleriyle söyleyeceklerdir. Hareketten ve eylemden etkilenen insan duygu kabından kalbinden duygular devşirir. Ama tek bir duygu yaşamayız. Büyük sevinçler ve büyük acılar yaşarız varlığımız süresince.

Yurdumuzdaki büyük deprem felaketinde vefat edenler ve kaybettiklerimiz için Allah’tan rahmet, yaralılara acil şifalar, geride kalanların acıları için sabırlar ve yaraların bir an önce sarılmasını, yapılması gerekenlerin de en acil yardımlarla yapılmasını dilerim.