İnsanların çoğu KBB’yi bilir. Kulak burun boğaz kelimelerinin kısaltılmış durumudur. Tıpta bir bilim dalıdır. Biz de bu organlarımızla ilgili hastalandığımızda bu bölümün (KBB) doktorlarına gideriz. Gözlerimiz, ağız, kulak ve burunun üzerindedir. Bu üstte olma durumu bence görmeden ağzımızı açmayalım ve görmeden her işe burnumuzu sokmayalım amaçlıdır. Belki farklı sebepler de vardır ama ilk görünen sebebin bu olduğu konusunda sizin de katıldığınızı düşünüyorum. Ağzımıza attığımız her lokma yiyeceği her damla içeceği ilacı görerek yer içeriz. O halde görmek en önemli eylem. Sonraki eylem yemek, içmek ağızla ilgili. Burnumuzda her şeyi kokladığı gibi nefes yolumuzdur. Koklamak için görmek ve yine kötü zararlı kokuların kaynağından kaçınmak için de görmeye ihtiyacımız var. Duymak işitmek de etrafımızı kontrol  ve çevre ile iletişim için gereklidir.

Sonuç olarak kulak, burun, boğaz (ağızdan başlar) hayati öneme sahip organlarımızdır. Gözlerimiz de bunların sağlıklı işlevleri için vardır.

Bu organlarımızın işlevlerini siz benden daha çok sayabilirsiniz. Bir sesi kelimeyi cümleyi konuşmayı, çevredekilerin seslerini duymak kulağın işlevidir. 

Ağız -boğaz, sağlıklı, temiz içecekler için ve yiyecekleri çiğneyip, mideye indirdiğimiz yoldur.

renkli goz kBB

Burnumuz da güzel kokuları alsın diye çalışır.

Gözlerimiz farklı renkleri şekilleri büyük küçük yakın uzak kalın ince yamuk düz vs. özelliklerini durumlarını ayrımsar ve çevreyi beynimize iletir. Renkler varlıklar içn önemli bir ayrımı sağlayan özelliktir. Mavi gökyüzü, kırmızı gül, beyaz araba, siyah at gibi renkler ile tanımlamanın bir yönünü açıklayabiliriz. Bu renkleri gözlerimiz görür.

Rengi bozulmuş marul çürüdüğünü, renklenmiş su bize katkı olduğunu gösterir, tam rengine ulaşmış elma olgunlaştığını vs. Bu renkler bize tehlikeli, güvenli, sağlıklı olma hakkında bilgi vermenin yanında diğer nitelikleri için de bazı veriler saklar.

Renkler gözlerimiz, gözlerimiz renklere sahip her şeyi görebilmek içindir. Tek renk iki renk veya çok renk, gözlerimiz sayesinde beynimizdeki imajlarda fink atar. Onları nesnelerle, eşyalarla, olaylarla, insanlarla, mekanlarla kodlar, özellikleriyle kalıplaştırır, sınıflar, ayırır, birleştirir, yargılar, onaylar vs. Gözlerimiz renkçidir, boyutçudur. Gözümüz büyütür, küçültür, .karartır, beyazlaştırır. Işığa, veriye en duyarlı organımızdır.

Gözlerimiz  aracılığı ile ağzımızı, burnumuzu,  kulağımızı yönlendiririz. Göremediğimiz de bu organların işi de zora girer. KBB’nin göze bağlılığı çok güçlüdür. 

KBB de vücudumuz için çok önemlidir. Bir de ağzımızda dil dediğimiz bir organımız daha vardır ki asıl iletişim merkezi budur. Dil tatlara bakar. Acı tatlı ekşi sıcak soğuk. Aynı zamanda dil kelimeler söyler acı, tatlı, sıcak, soğuk, üzücü, sevindirici. Yediklerimiz, sindirdiklerimiz ile söylediklerimizin ortak organıdır dil. Yunus Emre’nin beytini alalım:

Söz ola kese savaşı söz ola bitüre başı 

Söz ola agulu aşı balıla yağ ide bir söz

Mutlu olmak, yabancılarla tanışmak, şan şeref kazanmak için güzel söze ihtiyacımız olduğunu o bize şöyle hatırlatıyor:

Söz var kılur gönüli şâd söz var kılur bilişi yad 

Eger horluk eger ‘izzet her kişiye sözden gelür. 

Söz söylemesini bilen kişinin yüzü ak olur. Sözü yerli yerinde söyleyen, hiçbir zaman mahcup olmaz. Sözünü ölçüp tartarak söyleyenin yüzü kızarmaz ya da kararmaz ve işi sağlıklı olur: 

Keleci bilen kişinün yüzini ağ ede bir söz

Sözi bişirüp deyenün işini sağ ede bir söz

Demek ki sözler de yüzümüzü renkten renge değiştiriyor. 

Johann Wolfgang von Goethe’nin (1749-1832) şiir, drama, hikâye, otobiyografik, estetik, sanat ve edebiyat teorisi, ayrıca doğa bilimleri olmak üzere birçok esere imza atmıştır. 1810 yılında yayınlanan en kapsamlı çalışması “Renk Öğretisi” adlı kitaptır. “Yaklaşık yirmi yıl boyunca (1790-1810) kendini yoğun bir şekilde bu çalışmalara adayan Goethe, eserini yayınlattıktan sonra da deneylerine devam etmiş ve hayatının sonuna kadar bu konuda yazmayı sürdürmüştür.”

Goethe, fizyolojik renkleri, bedenin karanlık ve aydınlıkla ilişkisi üzerinden açıklamaktadır. Goethe’ye göre uzun süre maruz kalınan zifiri karanlık veya göz kamaştırıcı aydınlık durumlarında göz, renkleri normalin üstünde bir duyarlılıkla algılar. Örneğin uzun süre bir zindanda kalmış kişide retina öylesine hassaslaşmıştır ki karanlıkta dahi nesneleri ayırt edebilmeyi başarmaktadır. 

Yine Goethe’ye göre: Renkler ışığın edimleridir; eylemleri ve kaderleridir. Ancak bu bağlamda renkler bize ışık hakkında bilgi verebilir. Gerçi renkler ve ışık arasında birebir bir ilişki vardır; fakat biz, her ikisini de tamamıyla doğaya aitmiş gibi düşünmek zorundayız; çünkü gözlerin algılama biçimine göre şekillenen, tamamen doğanın kendisidir. (…) Böylece zaman ve mekân içerisinde karşımıza çıkan tüm görüntülerin koşulu olan bir orası ve burası, bir yukarısı ve aşağısı, bir evveli ve sonrası oluşmaktadır.

Goethe düşüncelerinden hareketle renkler yaşamı sabitler netleştirir özellikleri sıfatları tanımları ortaya çıkarır. Her rengin anlamı ve bir varlık üzerindeyse geçmiş olayı vardır.

Başlığımıza bakarak sadede gelirsek: renkçi göz KBB kulak burun boğaz dil içinde hepsinin birlikte olduğu bir yer vardır: Yüzümüz.

Adalet dediğimiz kavram geçmiş ile ilgilidir. Hukuk doğuran olay meydana gelmeden adalet terazisine çıkılmaz. Adalette renkleri, aslında onu oluşturan tüm eylemleri terazisinde tartar ölçer.

Bir kişinin bütün geçmişi eylemleri onun yüzü ve yüz rengidir. Tüm yaşamda, her alanda makyajın icad ediliş sebeplerini en iyi değerlendirecek sizsiniz.

Sağlıklı mutlu günler yanında, gördüklerimize ve duyduklarımıza dikkat edelim.